Antakya Atçana – Alalakh
Hatay'ın neresini kazarsanız bir tarih çıkar. Hatay'ın neresine bakarsanız "Cennerin izlerini görürsünüz. Hatay'ın hangi kapısını çalarsanız sizi farklı bir kültür karşılar. Hatay, sadece Hatayııları değil, bu ülkenin tüm yurttaşlarını, tarihte de bütün kavimleri bağrına basmış ender kentlerden biridir.
Antakya'dan yola çıkıp Reyhanlı'ya doğru gittiğiniz zaman kuzeyde uzanan Amik ovasını, biraz yukarılara doğru bakarsanız Amanosları görürsünüz. Yolun Güney bölgesinde ise Suriye sınır bölgesindeki köyler ve zeytin ağaçları gözünüzün önünden hızla geçer. Amik Ovası'nda
tarlalar arasında yükselen toprak tepeler, bu tepelerin yakınlarında ağaçlar arasında yemyeşil köyler görürsünüz. Höyükler, yani tarihin toprak altında saklandığı kasalar geçmişten, yemyeşil köyler ise günümüz hayatından kesitleri gösterir.
Amik ovasında yer altında saklı tarih kasaları "Höyükler"de ilk kazılar British Museum adına 1936-1939 ve 1946-1949 yıllarında Sir Leonard Woolley tarafından yürütülür. 1912 yılında Karkamış'a kazılar yapmak üzere gelen Leonard Woolley, bu kazılar sırasında yakın arkadaşı ve meslektaşı (sonradan ünlü ingiliz casusu Arabistanlı Lawrence olarak tarihe geçen) Lawrence ile birlikte bir kaç kez Antakya'yı ziyaret edip araştırmalar yapar. Karkamış'ta elde ettiği bulgular Woolley'in tüm dikkatini daha önce ziyaret ettiği Antakya'ya yöneltir. Ege uygarlıkları ile Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmak amacıyla, 1937 ilkbaharında ekibiyle birlikte Teli Atçana'ya gelir. Kazı alanının yanındaki eve yerleşirler. Daha sonraları, arkeolog Max Mallowan, 1930'da evlendiği eşi ünlü romancı Agatha Christie ile beraber, hocası Woolley'i ziyaret amacıyla Atçana'ya gelirler ve bugün harabe halinde olan bu evde bir süre kalırlar.
Woolley'e yakın tarihlerde, 1932-1938 yılları arasında Chicago Üniversitesi'nden Robert Braidwood ve ekibi tarafından yapılan araştırmalarda 178 adet höyük keşfedilmiştir. 1995 yılında Chicago Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kutlu Aslıhan Yener ve ekibi tarafından başlatılan çalışmalar, 2003 yılından itibaren T.C. Kültür Bakanlığı ve Mustafa Kemal Üniversitesi desteğiyle devam etmektedir. Bugün tüm Hatay'da belirlenen höyük sayısı 346'ya ulaşmıştır.
Bu kazılardan en önemlisi ve hala keşfedilmeyi bekleyen Alalakh (Teli Atçana), Amik Ovası'nda, Asi nehri kıyısında yer alan 750 x 325 m boyutlarında ve 9 m yüksekliğinde büyük bir höyüktür. Bu höyükte 17 saray katmanı tespit tespit edilmiş, bugüne değin ulaşılan 7 adet saraydan çeşitli Orta ve Geç Tunç çağı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Üstten başlayarak 7. tabakada Yamkhad Kralı Yarim-lim'e (M.Ö. 18. yüzyıl) ait sarayın bulunduğu Alalakh'ın, Yamkhad Krallığı'na bağlı Mukiş ilinin yönetim merkezi olduğu, daha üstte ki 4. tabakada ise Nikmepa'ya ait (MÖ 15./14 yüzyıl) sarayın bulunduğu Alalakh'ın ise Mittani devletine bağlı küçük bir Hurri krallığının başkenti olduğu anlaşılmıştır. Alalakh, M.Ö. 1370 yılında Hititler'in güçlü kralı i. Şuppiluliuma tarafından ele geçirilmiştir.
Alalakh kazılarını yürüten Prof. Dr. K. Aslıhan Yener büyük bir tutkuyla kazı alanını hem anlatıp, hem dosyasındaki bilgileri bizimle paylaştıkça, şu an üzerinde bulunduğumuz höyüğün ve nicelerinin, tarihin aydınlatılması açısından ne kadar önemli olduğunu öğreniyoruz. Amik Ovası'nda bir kaçı dışında henüz dokunulmamış yüzlerce höyük olduğunu, bunların koruma altına alındığını da bu arada çalışmalarda gözlemci olarak bulunan bakanlık yetkilisi anlatıyor.
K. Aslıhan Yener, Mustafa Kemal Üniversitesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Anadolu tarihi ile ilgilenen yabancı üniversitelerden aldığı destekle Hatay'ın en önemli ören yeri olan Teli Atçana höyüğünde toprak altında keşfedilmeyi bekleyen 10 sarayın en sonuncusuna ulaşmayı amaçlıyor. Onun, Teli Alalakh konusunda yazacağı kazı raporunu şimdiden merakla bekliyoruz. Şippiluliuma ile ii. Ramses arasında nasıl bir savaş yaşandı? Kim kazandı? Fırtına Tanrısı'nın o dönemde yaşayan insanların üzerindeki etkisi ne idi?
K. Aslıhan Yener; kazı alanının açık hava müzesi haline getirilmesi ve turizme açılmasını beklediklerini söylerken, Ortadoğu'nun önemli yerleşkelerinden biri olan Teli Atçana'da elde edilen buluntuların kayıtları için kazı ekibi harıl harıl çalışmaya devam ediyordu.
http://www.hatay.gov.tr/gezilecekyerler/Alalakh/Alalakh.asp
♥♥♥♥ TÜM GÖNÜL DOSTLARIMIZIN, BLOG SAYFALARINDAN YEMEK VE GEZİ PAYLAŞIMININ VEFALI ARKADAŞLARIMIZIN, MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMINI KUTLUYOR, SAĞLIK SIHHAT BİRLİK DİRLİK ESENLİK İÇİNDE DAHA NİCELERİNE SEVENLERİ VE SEVDİKLERİ İLE ULAŞMALARINI DİLİYORUZ... ♥♥♥♥
SEYYAH & SOFRAM...
SEYYAH & SOFRAM...
30 Ağustos 2010 Pazartesi
28 Ağustos 2010 Cumartesi
Çevlik – Samandağ
Çevlik – Samandağ
26 Ağustos 2010 Perşembe
Beşikli Mağara (Antakya - Samandağ - Çevlik)
Beşikli Mağara
(Antakya - Samandağ - Çevlik)
Titus Tüneli'nin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta, 100 m kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır. Burada kayalara oyulmuş mağaraları içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni, çukurun tabanındaki geniş mağaradır. İçinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır.
Beşikli Mağara
Samandağ Çevlik köyünde deniz kenarında 300 hektarlık alana yayılan "Seleukeia Pieria" ya da bir diğer söylenişle "Pieria'daki Seleukeia" antik kentinin en önemli kalıntılarından birisi olan Beşikli Mağara tamamen kayaya oyulmuş mezar kompleksidir. Yöre halkı tarafından mezar adasının içinde yan yana aynı boyutlarda işlenerek biçimlendirilmiş üzeri düz çatılı iki taş sandukalı mezardan ötürü Beşikli Mağara olarak adlandırılmıştır. 18. ve 19. yüzyıl seyyahlarınca seyahat kitaplarında Krallar Mezarı olarak tanımlanmış, W.Bartlett tarafından gravürleri çizilmiştir.
Mezar adasının bulunduğu alan, eski çağda ölüler şehri olarak adlandırılan bir nekropol (mezarlık) alanı olarak düzenlenmiş, mezar adasının bulunduğu kayalık yamacın kuzey, doğu ve güney yanında kayalık içine işlenmiş mezar odaları çevrelenmiştir.
Mezar alanına giriş batı yanda bulunan merdivenlerle sağlanmıştır. Bu merdivenlerin bir kısmı halen görülebilmektedir. Beşikli mağarada 1938 yılında Amerikan - Fransız kazı heyeti tarafından kazı temizlik çalışması yapılmış ve mezar anıtının çok eski çağlarda soyulduğu ve tahrip edildiği anlaşılmıştır. 1998 yılında ve 2002 yılından bu yana Yrd. Doç. Dr. Hatice Pamir başkanlığından yürütülen arkeolojik çalışmalar sonucunda anıtın ayrıntılı belgeleme çalışması yapılmış ve Samandağ Kaymakamlığı'nın destekleri ile alanın çevre düzenlemesi gerçekleştirilmiştir.
Beşikli Mağara olarak adlandırılan anıt mezar, birbirine bağlantılı dört mekandan, tabana ve yan duvarlara oyulan toplam 93 mezar yatağından oluşmaktadır. Önde yer alan giriş mekanının cephesinde 4 sütunlu ve üç girişli cephe düzenlemesi yer almaktadır. Ön giriş mekanı küçük dikdörtgen planlıdır ve iki ana mekanı açılmaktadır. Mekanın tavanı üç bölümlü olarak tasarlanmış, her bir bölümün köşeleri kabartma istiridye, yan kenarlarda ise kabartma sarmaşık dalı motifi ile süslenmiştir. Ön giriş mekanının tabanında ve batı yan duvarında mezar yatakları açılmış, mezar yataklarının üst kısmı kapatma plakaları ile kaplanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Ön giriş mekanı, kuzeyde ve doğuda bulunan daha büyük boyutlu iki ayrı odaya açılmaktadır. Doğudaki odanın girişi, güney ve kuzey köşesinde kayadan oyulmuş yuvarlak gövdeli sütunlar ve bu sütunların üzerinde yükselen tonoz kemeri i kapı düzenlemesine sahiptir. Kareye yakın bir plana sahip doğu odanın merkezinde dört sütunlu merkezi alanın tavanı kabartma istiridye ve sarmaşık dalı motifi işlenerek bezenmiştir. Merkezde yer alan sütunlara ait gövdeler tahrip olmuş sadece iyon düzeninde kaide ve başlıkların az bir kısmı koruna gelmiştir. İki sütun başlığının yan yüzlerinde kabartma olarak işlenmiş daire içinde haç motifleri yer almaktadır. Doğu odada 23 adet tabana açılan mezar, 7 adet duvarda işlenmiş niş içinde mezar yatağı (arcosolium - Hıristiyan yeraltı mezarlıklarında sık rastlanan bir çeşit mezara verilen ad) yer almaktadır.
Doğu odanın istiridye motifli tavanı.
Odanın doğusundaki ve kuzeyindeki kayaç duvarların içine açılan mezar yataklarının tavanı tonozlu nişler şeklinde işlenmiştir. Bunlardan 2 mezar yatağı oldukça süslü işlenmiş; güneydoğu duvardaki mezar yatağının tavanı dışa açılan istiridye motifi, istiridye motifinin sonlandığı noktada 40 cm kalınlıkta içten dışa doğru üç kademede açılan kabartma bant kuşağı vardır. Tavan kasetine estetik bir şekilde katılan bu bantların üzerinde, sarmaşık dalı kabartması, dala konmuş kuş ve kertenkele, uçan kuş kabartması figürleri işlenmiştir. Oldukça tahrip olmuş olan figürler zorlukla seçilmektedir. Doğu duvardaki ikinci niş üzerinde ve kuzeybatı köşede yer alan mezar yataklarında da aynı bezeme düzeni görülür; fakat bantların üzeri işlenmeden sade bırakılmıştır. Doğu odanın kuzeybatı köşesi, daha küçük dörtgen bir odaya açılmaktadır. Bu odanın sadece kuzey ve doğu duvarında, üstü beşik tonoz çatılı iki arcosolium (Hıristiyan yeraltı mezarlıklarında sık rastlanan bir çeşit mezara verilen ad ) yer almakta, tabanda mezar yatağı bulunmamaktadır. Girişin kuzeyinde yer alan dörtgen planlı oda sade olarak işlenmiş ancak son derece ilginç bir mekan düzenlemesine sahiptir. Ön girişten açılan mekana, kayadan işlenmiş iki yanında iki pencere açıklığı bulunan bir kapıdan girilmektedir. Öte dünya için bir ev gibi planlanmış odanın merkezinde üzeri düz çatılı baldahin (tepelik,tenteli gibi) şeklinde tasarlanmış, doğubatı aksı üzerinde birbirinden bağımsız duran iki sandukalı mezar yer almaktadır. 3.62 m uzunlukta, 1.50 m genişlikteki mezarların yüksekliği 1.93 m'dir. Bu mezarlar tamamen kayadan oyularak biçimlendirilmiş, tabandan 1.30 m yüksekliğe kadar lahit teknesi, lahit teknesinin dört köşesinden yükselen dörtgen köşeli sütunlar ve sütunların üzerinde yer alan düz çatılıdır. Sütunların arasındaki boşluklar beşik kemeri i pencereler şeklinde biçimlendirilmiştir. Yöre halkının beşiğe benzettiği bu sandukalı mezarlarda ve odanın diğer kısımlarında hiçbir süsleyici öğe kullanılmamıştır.
Odanın kapı şeklinde giriş duvarı hariç, tüm duvarların yan yüzlerine mezar yatakları (arcosolium) işlenmiştir. Keza, odanın tabanına tamamen mezar yatakları açılmıştır. Bu oda, batısında bulunan bir diğer odaya açılmaktadır. Dörtgen planlı odanın duvarlarına ve tabanına mezar yatakları açılmıştır. Kuzeydeki bu odada duvarlarda ve tabanda olmak üzere toplam 52 adet mezar tespit edilmiştir. Mezarların üzerlerinin kaplama taş plakalar ile kapatıldığı ele geçen kalıntılardan anlaşılmaktadır.
4 mekanlı olarak işlenmiş bu mezar odası Hipogeum olarak adlandırılan yeraltı mezar odalarına, genel düzenlenişi bakımından benzerlikler göstermektedir. Hipogeum mezar odaları Hellenistik dönemden beri yakın doğuda sık kullanılmış bir mezar tipidir. Bu mezarlarda mezar yatağı (locu/i) sayısı 250'ye kadar çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda mezara ait bir yazıt ele geçmemiştir. 1930'lu yıllarda yapılan temizlik çalışmalarında ve 2005 yılında Hatay Arkeoloji Müzesi elemanları ile birlikte yapılan temizlik çalışması sırasında mezar anıtına ait buluntular mezar anıtının kullanımını en erken Roma dönemine M.S.1 yy'a tarihlendirmemize olanak sağlamaktadır. Keza nekropol alanının doğusundaki mezar anıtlarında da M.S. 1. yy'a ait olabilecek malzemeler ele geçmiştir. Beşikli Mağara içinde yer alan çeşitli kabartmalar, haç motifi gibi veriler anıtın Hıristiyanlık döneminde de kullanıldığını yansıtmaktadır. Tüm bu verilerin ışığı altında Beşikli Mağara nekropol alanı M.S.1. - 7. yy arasında kullanılmış bir nekrapol alanıdır. Böylesine büyük ve diğer nekropol alanlarından ayrılmış kendi içine kapalı bir alan olarak kullanılmış olması, bu mezar anıtının daha çok şehrin önde gelen kişileri için ya da kentin önde gelen ailesine ait bir aile mezar odası olarak kullanılmış olduğunu düşündürmektedir.
Bugün büyük ölçüde modern tahribata ve doğal tahribata açık olan mezar anıtının günümüzden çok öncesinden itibarecı tahrip görmüş olduğunu; seyyahların seyahatnamelerinde adı geçen Beşikli Mağara mezar anıtının en azından 18. yüzyıl öncesinde tamamen açılmış ve soyguncular
tarafından talan edilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Antik kayıtlara göre M.S. 6". yüzyılda yaşanan iki büyük deprem felaketi ile yerle bir olan kentten günümüze kalan en önemli kalıntılardan biri olan Beşikli Mağara genel düzenlenişi ile nadir bir eserdir. Seleukeia Pieria'nın Roma döneminde Doğu Akdeniz'in iki büyük liman şehrinden birisi olduğuna, Antik kaynaklara göre zenginliği ve refahı ile birçok kenti geride bırakmış bir kent olduğuna tanıklık eden bu anıt, kentin gücünü ve özgün yaratıcılığını yansıtan bir eser olarak değerlendirilmelidir. Bizlere miras kalmış olan bu anıt çok daha fazla özen ve ilgiye layık bir eser olarak gelecek kuşaklara aktarılmayı fazlasıyla hak etmektedir.
Yrd.Doç.Dr. Hatice Pamir
M.K.Ü. FenEdebiyat Fak.Arkeoloji Bl.
Kaynak:Hatay aylık kültür ve keşif dergisi
http://www.hatay.gov.tr/gezilecekyerler/besiklimagara/besiklimagara.asp
(Antakya - Samandağ - Çevlik)
Titus Tüneli'nin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta, 100 m kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır. Burada kayalara oyulmuş mağaraları içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni, çukurun tabanındaki geniş mağaradır. İçinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır.
Beşikli Mağara
Samandağ Çevlik köyünde deniz kenarında 300 hektarlık alana yayılan "Seleukeia Pieria" ya da bir diğer söylenişle "Pieria'daki Seleukeia" antik kentinin en önemli kalıntılarından birisi olan Beşikli Mağara tamamen kayaya oyulmuş mezar kompleksidir. Yöre halkı tarafından mezar adasının içinde yan yana aynı boyutlarda işlenerek biçimlendirilmiş üzeri düz çatılı iki taş sandukalı mezardan ötürü Beşikli Mağara olarak adlandırılmıştır. 18. ve 19. yüzyıl seyyahlarınca seyahat kitaplarında Krallar Mezarı olarak tanımlanmış, W.Bartlett tarafından gravürleri çizilmiştir.
Mezar adasının bulunduğu alan, eski çağda ölüler şehri olarak adlandırılan bir nekropol (mezarlık) alanı olarak düzenlenmiş, mezar adasının bulunduğu kayalık yamacın kuzey, doğu ve güney yanında kayalık içine işlenmiş mezar odaları çevrelenmiştir.
Mezar alanına giriş batı yanda bulunan merdivenlerle sağlanmıştır. Bu merdivenlerin bir kısmı halen görülebilmektedir. Beşikli mağarada 1938 yılında Amerikan - Fransız kazı heyeti tarafından kazı temizlik çalışması yapılmış ve mezar anıtının çok eski çağlarda soyulduğu ve tahrip edildiği anlaşılmıştır. 1998 yılında ve 2002 yılından bu yana Yrd. Doç. Dr. Hatice Pamir başkanlığından yürütülen arkeolojik çalışmalar sonucunda anıtın ayrıntılı belgeleme çalışması yapılmış ve Samandağ Kaymakamlığı'nın destekleri ile alanın çevre düzenlemesi gerçekleştirilmiştir.
Beşikli Mağara olarak adlandırılan anıt mezar, birbirine bağlantılı dört mekandan, tabana ve yan duvarlara oyulan toplam 93 mezar yatağından oluşmaktadır. Önde yer alan giriş mekanının cephesinde 4 sütunlu ve üç girişli cephe düzenlemesi yer almaktadır. Ön giriş mekanı küçük dikdörtgen planlıdır ve iki ana mekanı açılmaktadır. Mekanın tavanı üç bölümlü olarak tasarlanmış, her bir bölümün köşeleri kabartma istiridye, yan kenarlarda ise kabartma sarmaşık dalı motifi ile süslenmiştir. Ön giriş mekanının tabanında ve batı yan duvarında mezar yatakları açılmış, mezar yataklarının üst kısmı kapatma plakaları ile kaplanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Ön giriş mekanı, kuzeyde ve doğuda bulunan daha büyük boyutlu iki ayrı odaya açılmaktadır. Doğudaki odanın girişi, güney ve kuzey köşesinde kayadan oyulmuş yuvarlak gövdeli sütunlar ve bu sütunların üzerinde yükselen tonoz kemeri i kapı düzenlemesine sahiptir. Kareye yakın bir plana sahip doğu odanın merkezinde dört sütunlu merkezi alanın tavanı kabartma istiridye ve sarmaşık dalı motifi işlenerek bezenmiştir. Merkezde yer alan sütunlara ait gövdeler tahrip olmuş sadece iyon düzeninde kaide ve başlıkların az bir kısmı koruna gelmiştir. İki sütun başlığının yan yüzlerinde kabartma olarak işlenmiş daire içinde haç motifleri yer almaktadır. Doğu odada 23 adet tabana açılan mezar, 7 adet duvarda işlenmiş niş içinde mezar yatağı (arcosolium - Hıristiyan yeraltı mezarlıklarında sık rastlanan bir çeşit mezara verilen ad) yer almaktadır.
Doğu odanın istiridye motifli tavanı.
Odanın doğusundaki ve kuzeyindeki kayaç duvarların içine açılan mezar yataklarının tavanı tonozlu nişler şeklinde işlenmiştir. Bunlardan 2 mezar yatağı oldukça süslü işlenmiş; güneydoğu duvardaki mezar yatağının tavanı dışa açılan istiridye motifi, istiridye motifinin sonlandığı noktada 40 cm kalınlıkta içten dışa doğru üç kademede açılan kabartma bant kuşağı vardır. Tavan kasetine estetik bir şekilde katılan bu bantların üzerinde, sarmaşık dalı kabartması, dala konmuş kuş ve kertenkele, uçan kuş kabartması figürleri işlenmiştir. Oldukça tahrip olmuş olan figürler zorlukla seçilmektedir. Doğu duvardaki ikinci niş üzerinde ve kuzeybatı köşede yer alan mezar yataklarında da aynı bezeme düzeni görülür; fakat bantların üzeri işlenmeden sade bırakılmıştır. Doğu odanın kuzeybatı köşesi, daha küçük dörtgen bir odaya açılmaktadır. Bu odanın sadece kuzey ve doğu duvarında, üstü beşik tonoz çatılı iki arcosolium (Hıristiyan yeraltı mezarlıklarında sık rastlanan bir çeşit mezara verilen ad ) yer almakta, tabanda mezar yatağı bulunmamaktadır. Girişin kuzeyinde yer alan dörtgen planlı oda sade olarak işlenmiş ancak son derece ilginç bir mekan düzenlemesine sahiptir. Ön girişten açılan mekana, kayadan işlenmiş iki yanında iki pencere açıklığı bulunan bir kapıdan girilmektedir. Öte dünya için bir ev gibi planlanmış odanın merkezinde üzeri düz çatılı baldahin (tepelik,tenteli gibi) şeklinde tasarlanmış, doğubatı aksı üzerinde birbirinden bağımsız duran iki sandukalı mezar yer almaktadır. 3.62 m uzunlukta, 1.50 m genişlikteki mezarların yüksekliği 1.93 m'dir. Bu mezarlar tamamen kayadan oyularak biçimlendirilmiş, tabandan 1.30 m yüksekliğe kadar lahit teknesi, lahit teknesinin dört köşesinden yükselen dörtgen köşeli sütunlar ve sütunların üzerinde yer alan düz çatılıdır. Sütunların arasındaki boşluklar beşik kemeri i pencereler şeklinde biçimlendirilmiştir. Yöre halkının beşiğe benzettiği bu sandukalı mezarlarda ve odanın diğer kısımlarında hiçbir süsleyici öğe kullanılmamıştır.
Odanın kapı şeklinde giriş duvarı hariç, tüm duvarların yan yüzlerine mezar yatakları (arcosolium) işlenmiştir. Keza, odanın tabanına tamamen mezar yatakları açılmıştır. Bu oda, batısında bulunan bir diğer odaya açılmaktadır. Dörtgen planlı odanın duvarlarına ve tabanına mezar yatakları açılmıştır. Kuzeydeki bu odada duvarlarda ve tabanda olmak üzere toplam 52 adet mezar tespit edilmiştir. Mezarların üzerlerinin kaplama taş plakalar ile kapatıldığı ele geçen kalıntılardan anlaşılmaktadır.
4 mekanlı olarak işlenmiş bu mezar odası Hipogeum olarak adlandırılan yeraltı mezar odalarına, genel düzenlenişi bakımından benzerlikler göstermektedir. Hipogeum mezar odaları Hellenistik dönemden beri yakın doğuda sık kullanılmış bir mezar tipidir. Bu mezarlarda mezar yatağı (locu/i) sayısı 250'ye kadar çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda mezara ait bir yazıt ele geçmemiştir. 1930'lu yıllarda yapılan temizlik çalışmalarında ve 2005 yılında Hatay Arkeoloji Müzesi elemanları ile birlikte yapılan temizlik çalışması sırasında mezar anıtına ait buluntular mezar anıtının kullanımını en erken Roma dönemine M.S.1 yy'a tarihlendirmemize olanak sağlamaktadır. Keza nekropol alanının doğusundaki mezar anıtlarında da M.S. 1. yy'a ait olabilecek malzemeler ele geçmiştir. Beşikli Mağara içinde yer alan çeşitli kabartmalar, haç motifi gibi veriler anıtın Hıristiyanlık döneminde de kullanıldığını yansıtmaktadır. Tüm bu verilerin ışığı altında Beşikli Mağara nekropol alanı M.S.1. - 7. yy arasında kullanılmış bir nekrapol alanıdır. Böylesine büyük ve diğer nekropol alanlarından ayrılmış kendi içine kapalı bir alan olarak kullanılmış olması, bu mezar anıtının daha çok şehrin önde gelen kişileri için ya da kentin önde gelen ailesine ait bir aile mezar odası olarak kullanılmış olduğunu düşündürmektedir.
Bugün büyük ölçüde modern tahribata ve doğal tahribata açık olan mezar anıtının günümüzden çok öncesinden itibarecı tahrip görmüş olduğunu; seyyahların seyahatnamelerinde adı geçen Beşikli Mağara mezar anıtının en azından 18. yüzyıl öncesinde tamamen açılmış ve soyguncular
tarafından talan edilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Antik kayıtlara göre M.S. 6". yüzyılda yaşanan iki büyük deprem felaketi ile yerle bir olan kentten günümüze kalan en önemli kalıntılardan biri olan Beşikli Mağara genel düzenlenişi ile nadir bir eserdir. Seleukeia Pieria'nın Roma döneminde Doğu Akdeniz'in iki büyük liman şehrinden birisi olduğuna, Antik kaynaklara göre zenginliği ve refahı ile birçok kenti geride bırakmış bir kent olduğuna tanıklık eden bu anıt, kentin gücünü ve özgün yaratıcılığını yansıtan bir eser olarak değerlendirilmelidir. Bizlere miras kalmış olan bu anıt çok daha fazla özen ve ilgiye layık bir eser olarak gelecek kuşaklara aktarılmayı fazlasıyla hak etmektedir.
Yrd.Doç.Dr. Hatice Pamir
M.K.Ü. FenEdebiyat Fak.Arkeoloji Bl.
Kaynak:Hatay aylık kültür ve keşif dergisi
http://www.hatay.gov.tr/gezilecekyerler/besiklimagara/besiklimagara.asp
24 Ağustos 2010 Salı
Titüs tüneli (Antakya - Samandağ - Çevlik)
Titüs tüneli
(Antakya - Samandağ - Çevlik)
Tarihi kayıtlara göre, "dünyanın ilk tüneli" olarak tanımlanan Titus Tüneli, Roma döneminde dağlardan inen suların sürüklediği tortuların limanı doldurmasını önlemek için çalışmalara İmparator Vespasianus (MS.69-79) zamanında başlanmış, oğlu İmparator Titus (MS.79-81) zamanında da tamamlanmıştır. Bu çalışma sonucunda da limanın dolması önlenmiştir. Bu mühendislik harikası olan tünel, 1000 kişilik esir ordusu tarafından 10 yıl boyunca çalışılarak açılmış.
Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı, böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 m'si tünel, kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 m'dir
Günümüzde tünelin üzerinde blok taşlardan yapılmış, bugün de kullanılabilir durumda olan tek kemerli bir Roma köprüsü bulunmaktadır.
Titus Tüneli'ni gezerken ıslak olan zemine dikkat etmek gerekmektedir. özellikle kapalı olan 130 metrelik kısım oldukça karanlık ve kaygandır. Tünel içerisine girildiğinde biraz beklenip gözlerin karanlığa alıştırılması gerekmektedir. Tünel kenarının sağ tarafında bulunan kanalın kenarında el yordamı ile ilerlemeye çalışılmalıdır. Ve mutlaka bir el feneri bulundurmakta fayda vardır.
**
Samandağ, M .Ö. 310’da Seleukosların kurduğu önemli bir liman kentidir. İlk yerleşimi Paleolitik çağda başlamış olan Seleucia Pieria antik kenti, devletin liman kenti, Antakya ise başkenti olmuştur. Seleukos Roma döneminde donanma üssü olarak kullanılmıştır.
Samandağ'ın eski adı, Seleucia Pieria'dır (Selefkiye). Makedonyalı Büyük İskender'in fetihlerinden sonra, İskender'in komutanlarından biri olan Seleucus Nicator tarafından kurulmuştur (M.Ö.300 civarı) ve adını kurucu hanedandan alır. İskender'in ölümünden hemen sonra imparatorluğu parçalara ayrılmış ve haleflerden biri Lübnan, Filistin ve Suriye'yi de içine alan Selevkos İmparatorluğu olmuştur. Ancak bu imparatorluğun topraklarında birçok "Seleucia" kurulmuştu (Birisi bugün Mersin'in ilçesi olan Silifke, bir diğeri Mezopotamya'da Dicle Nehri kıyısındaki bir diğer Seleucia).
(Antakya - Samandağ - Çevlik)
Tarihi kayıtlara göre, "dünyanın ilk tüneli" olarak tanımlanan Titus Tüneli, Roma döneminde dağlardan inen suların sürüklediği tortuların limanı doldurmasını önlemek için çalışmalara İmparator Vespasianus (MS.69-79) zamanında başlanmış, oğlu İmparator Titus (MS.79-81) zamanında da tamamlanmıştır. Bu çalışma sonucunda da limanın dolması önlenmiştir. Bu mühendislik harikası olan tünel, 1000 kişilik esir ordusu tarafından 10 yıl boyunca çalışılarak açılmış.
Tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı, böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 m'si tünel, kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 m'dir
Günümüzde tünelin üzerinde blok taşlardan yapılmış, bugün de kullanılabilir durumda olan tek kemerli bir Roma köprüsü bulunmaktadır.
Titus Tüneli'ni gezerken ıslak olan zemine dikkat etmek gerekmektedir. özellikle kapalı olan 130 metrelik kısım oldukça karanlık ve kaygandır. Tünel içerisine girildiğinde biraz beklenip gözlerin karanlığa alıştırılması gerekmektedir. Tünel kenarının sağ tarafında bulunan kanalın kenarında el yordamı ile ilerlemeye çalışılmalıdır. Ve mutlaka bir el feneri bulundurmakta fayda vardır.
**
Samandağ, M .Ö. 310’da Seleukosların kurduğu önemli bir liman kentidir. İlk yerleşimi Paleolitik çağda başlamış olan Seleucia Pieria antik kenti, devletin liman kenti, Antakya ise başkenti olmuştur. Seleukos Roma döneminde donanma üssü olarak kullanılmıştır.
Samandağ'ın eski adı, Seleucia Pieria'dır (Selefkiye). Makedonyalı Büyük İskender'in fetihlerinden sonra, İskender'in komutanlarından biri olan Seleucus Nicator tarafından kurulmuştur (M.Ö.300 civarı) ve adını kurucu hanedandan alır. İskender'in ölümünden hemen sonra imparatorluğu parçalara ayrılmış ve haleflerden biri Lübnan, Filistin ve Suriye'yi de içine alan Selevkos İmparatorluğu olmuştur. Ancak bu imparatorluğun topraklarında birçok "Seleucia" kurulmuştu (Birisi bugün Mersin'in ilçesi olan Silifke, bir diğeri Mezopotamya'da Dicle Nehri kıyısındaki bir diğer Seleucia).
22 Ağustos 2010 Pazar
Teknepınar (Batıayaz) - Hz. Musa Ağacı - Vakıflı Köyü
Teknepınar (Batıayaz) - Hz. Musa Ağacı - Vakıflı Köyü
Musa Dağı'nın eteklerinde kurulmuş, Samandağ ilçesine bağlı bir köydür. Samandağı ilçesine 10, Antakya merkeze 20 km uzaklıktadır. Yaklaşık Nüfusu 2000 olmakla birlikte yaz aylarında daha kalabalıklaşır. Temiz havası, kaynak suları ve doğal güzelliklerinin yanısıra kültürel anlamda da zengin eserlere sahip bir yayla köyüdür. Eski bir Ermeni kilisesi, cami avlusunda 1000 yıllık bır çınar ağacı ve eski Ermeni yapıları bulunmaktadır. Çağlayan ve Karapınar mesire yerleri kayaların altından çıkan buz gibi sularıyla tanınmıştır.
Hz. Musa Ağacı
Hıdırbey Köyü'nün merkezindedir. Samandağ'dan dar bir asfalt yol ile ulaşılır. Devasa bir çınar ağacıdır. Ağacın gövde çapı 7.50 metre, çevresi 20 metre, yüksekliği ise 17 metredir. Ağacın dalları yaklaşık 1.5 dönümlük bir alanı kaplar. Ağacın içi oyuktur. Ağacın içine girip çıkmak mümkündür. Bu sayede ağacın içi “çaputlu ziyaret”e dönüşmüştür. Ağacın öyküsü ise şöyledir: Hz. Hıdır ve Hz. Musa denizden çıkarlar ve birlikte Hıdırbey Köyü'ne gelirler. Hz. Musa asasını su kenarına koyar ve buradan su içer. Daha sonra yoluna devam ederek kendi adı ile bilenen Musa Dağı'na çıkar. Döndüğünde asasının yeşerdiğini görür. O yeşeren ağacın bu ağaç olduğu söylenir.
Vakıflı Köyü
35 hane ve 160 nüfuslu eski bir Ermeni köyüdür. Kendine has özellikleriyle, her yıl Ağustos ayının ikinci Pazar’ında kutlanan Meryem Ana Yortusu ve üzüm bayramıyla ünlüdür. Bu zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde gelen misafirlerin de katıldığı şenlikler yapılır.
Musa Dağı'nın eteklerinde kurulmuş, Samandağ ilçesine bağlı bir köydür. Samandağı ilçesine 10, Antakya merkeze 20 km uzaklıktadır. Yaklaşık Nüfusu 2000 olmakla birlikte yaz aylarında daha kalabalıklaşır. Temiz havası, kaynak suları ve doğal güzelliklerinin yanısıra kültürel anlamda da zengin eserlere sahip bir yayla köyüdür. Eski bir Ermeni kilisesi, cami avlusunda 1000 yıllık bır çınar ağacı ve eski Ermeni yapıları bulunmaktadır. Çağlayan ve Karapınar mesire yerleri kayaların altından çıkan buz gibi sularıyla tanınmıştır.
Hz. Musa Ağacı
Hıdırbey Köyü'nün merkezindedir. Samandağ'dan dar bir asfalt yol ile ulaşılır. Devasa bir çınar ağacıdır. Ağacın gövde çapı 7.50 metre, çevresi 20 metre, yüksekliği ise 17 metredir. Ağacın dalları yaklaşık 1.5 dönümlük bir alanı kaplar. Ağacın içi oyuktur. Ağacın içine girip çıkmak mümkündür. Bu sayede ağacın içi “çaputlu ziyaret”e dönüşmüştür. Ağacın öyküsü ise şöyledir: Hz. Hıdır ve Hz. Musa denizden çıkarlar ve birlikte Hıdırbey Köyü'ne gelirler. Hz. Musa asasını su kenarına koyar ve buradan su içer. Daha sonra yoluna devam ederek kendi adı ile bilenen Musa Dağı'na çıkar. Döndüğünde asasının yeşerdiğini görür. O yeşeren ağacın bu ağaç olduğu söylenir.
Vakıflı Köyü
35 hane ve 160 nüfuslu eski bir Ermeni köyüdür. Kendine has özellikleriyle, her yıl Ağustos ayının ikinci Pazar’ında kutlanan Meryem Ana Yortusu ve üzüm bayramıyla ünlüdür. Bu zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde gelen misafirlerin de katıldığı şenlikler yapılır.
20 Ağustos 2010 Cuma
Affan Kahvesi, Haytalı ve Eski Antakya
Affan Kahvesi, Haytalı ve Eski Antakya
Affan Kahvesi ve Haytalı
Affan Kahvesi ve Haytalı Bazı tatlar vardır; ismi anılınca bir şehri hatırlatır, bir terim olarak da özünde sayısız kavramlar taşır. Bugün bir efsane haline gelmiş, aslında Adana kültürünün bir parçası olan "bicibici" ya da yerel adıyla "haytalı"nın Hatay'da markalaşmış adresini ziyaret ediyoruz. inci Kıraathanesi, 1930 yılında Fuat Sahillioğlu tarafından yaptırılan iki katlı taş binanın alt katındadır. Yapımında Halep'ten gelen işçi ve ustaların emeği olan kahveye, Kurtuluş Caddesi üzerinde Aftan Mahallesi'nde olduğundan Aftan Kahvesi de denmektedir. Kahve, kuruluşundan bu yana Sahilli Ailesi fertlerince işletilmektedir. Kahvenin içindeki kalabalık arasından, son derece sessiz ve huzur verici bir mekan olan botanik bahçesine girdiğinizde sizi su şıkırtıları ve birkaç masa karşılar. Asma dallarının gökyüzünü kapattığı, sarmaşıkların duvarları tamamen kapladığı, küçücük havuzunda suların şıkırdadığı bu şirin bahçe, şehrin gürültüsünden ve kalabalıktan uzaklaşmak iseyenler için bire bir. Sarmaşıkların ulaşmadığı diğer duvarında ise eski Antakya fotoğrafları sergilenmektedir. Neredeyse her Antakyalının tanıdığı Aftan Kahvesi'ni özel kılan şeylerden biri de elli yılı aşkın bir süredir aynı lezzette sunulan haytalısıdır.
Ferdi Numan Sahilli ile Affan Kahvesi ve haytalı üzerine sohbet ediyoruz. Numan Bey, haytalılarını bu kadar lezzetli ve farklı kılan sırrı tam olarak vermese de, birkaç ipucunu bizimle paylaşıyor "Üretiminde süt, nişasta ve gül şurubu kullanılan haytalının tam lezzetine varmak için bekletilmeden yenmesi gerekir. Aksi taktirde haytalı sertleşir ve şurubundaki yoğun gül kokusu havaya karışır" diyen Numan Bey, kullanılan malzemenin kaliteli olmasının lezzeti artıran faktör olduğunu belirtiyor. Haytalıyı muhallebi, gül şurubu ve dondurmanın bütünleşmesi olarak tanımlayabiliriz. Mısır veya Suriye'den özelolarak getirilen vanilya ile yapılan muhallebi küçük küpler şeklinde kesilip, dondurma ve gül şurubuyla karıştırılarak bir kase içinde servis yapılıyor. Kasenin yanında verilen el yapımı kaşıklar ise sunuma ayrı bir özellik katıyor. Haytalı üretilmeye başlandığından bugüne müşterilerin hizmetinde tarihe tanıklık etmiş, artık üretilmeyen bu metal kaşıkların kaybolmaması için oldukça titiz davranılıyor. Haytalıya olan yoğun talebi karşılamak için çabaladıklarını söyleyen Numan Sahilli, birkaç şube açarak işi daha da büyütmek istediklerini ifade ediyor. Bu kültürü yaşatmanın hem kendilerine hem de Antakya'ya kazanımlar sağlayacağının bilincinde olduklarını, yerli ve yabancı turistin akınına uğrayan kahvenin yoğun temposu na tüm çalışanlarla birlikte ayak uydurmaya çalıştıklarını ve çok yorulduklarını ancak, müşterinin memnun ayrıldığını gördüklerinde tüm yorgunlukların unutulduğunu da sözlerine ekliyor. bir mekan olması dolayısıyla zaman zaman film ve klip çekimlerinde sahne olarak da kullanılmıştır.
Numan Bey'e Affan kelimesinin anlamını sorduğumuzda, Arapça bir sözcük olabileceğini, tam anlamını kendilerinin hatta amca ve dedelerin in de bilemediğini ancak, ma-affan kötü anlamına geldiğine göre affan herhalde iyi anlamınadır şeklinde bir yorum getiriyor.
Aftan Kahvesi'nden haytalının içimize işleyen lezzetiyle ayrılırken bize sunulan ve bize ait olan lezzetlerin değerini bir kez daha hatırlıyor ve Hatay mutiağında yerini almış haytalıyı mekanında tatmanızı öneriyoruz.
Kaynak : Hatay Aylık Kültür ve Keşif Dergisi
NOT:
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
**
Alıntı Bilgi Notu:
Affan Kahvesi ve Haytalı
Affan Kahvesi ve Haytalı Bazı tatlar vardır; ismi anılınca bir şehri hatırlatır, bir terim olarak da özünde sayısız kavramlar taşır. Bugün bir efsane haline gelmiş, aslında Adana kültürünün bir parçası olan "bicibici" ya da yerel adıyla "haytalı"nın Hatay'da markalaşmış adresini ziyaret ediyoruz. inci Kıraathanesi, 1930 yılında Fuat Sahillioğlu tarafından yaptırılan iki katlı taş binanın alt katındadır. Yapımında Halep'ten gelen işçi ve ustaların emeği olan kahveye, Kurtuluş Caddesi üzerinde Aftan Mahallesi'nde olduğundan Aftan Kahvesi de denmektedir. Kahve, kuruluşundan bu yana Sahilli Ailesi fertlerince işletilmektedir. Kahvenin içindeki kalabalık arasından, son derece sessiz ve huzur verici bir mekan olan botanik bahçesine girdiğinizde sizi su şıkırtıları ve birkaç masa karşılar. Asma dallarının gökyüzünü kapattığı, sarmaşıkların duvarları tamamen kapladığı, küçücük havuzunda suların şıkırdadığı bu şirin bahçe, şehrin gürültüsünden ve kalabalıktan uzaklaşmak iseyenler için bire bir. Sarmaşıkların ulaşmadığı diğer duvarında ise eski Antakya fotoğrafları sergilenmektedir. Neredeyse her Antakyalının tanıdığı Aftan Kahvesi'ni özel kılan şeylerden biri de elli yılı aşkın bir süredir aynı lezzette sunulan haytalısıdır.
Ferdi Numan Sahilli ile Affan Kahvesi ve haytalı üzerine sohbet ediyoruz. Numan Bey, haytalılarını bu kadar lezzetli ve farklı kılan sırrı tam olarak vermese de, birkaç ipucunu bizimle paylaşıyor "Üretiminde süt, nişasta ve gül şurubu kullanılan haytalının tam lezzetine varmak için bekletilmeden yenmesi gerekir. Aksi taktirde haytalı sertleşir ve şurubundaki yoğun gül kokusu havaya karışır" diyen Numan Bey, kullanılan malzemenin kaliteli olmasının lezzeti artıran faktör olduğunu belirtiyor. Haytalıyı muhallebi, gül şurubu ve dondurmanın bütünleşmesi olarak tanımlayabiliriz. Mısır veya Suriye'den özelolarak getirilen vanilya ile yapılan muhallebi küçük küpler şeklinde kesilip, dondurma ve gül şurubuyla karıştırılarak bir kase içinde servis yapılıyor. Kasenin yanında verilen el yapımı kaşıklar ise sunuma ayrı bir özellik katıyor. Haytalı üretilmeye başlandığından bugüne müşterilerin hizmetinde tarihe tanıklık etmiş, artık üretilmeyen bu metal kaşıkların kaybolmaması için oldukça titiz davranılıyor. Haytalıya olan yoğun talebi karşılamak için çabaladıklarını söyleyen Numan Sahilli, birkaç şube açarak işi daha da büyütmek istediklerini ifade ediyor. Bu kültürü yaşatmanın hem kendilerine hem de Antakya'ya kazanımlar sağlayacağının bilincinde olduklarını, yerli ve yabancı turistin akınına uğrayan kahvenin yoğun temposu na tüm çalışanlarla birlikte ayak uydurmaya çalıştıklarını ve çok yorulduklarını ancak, müşterinin memnun ayrıldığını gördüklerinde tüm yorgunlukların unutulduğunu da sözlerine ekliyor. bir mekan olması dolayısıyla zaman zaman film ve klip çekimlerinde sahne olarak da kullanılmıştır.
Numan Bey'e Affan kelimesinin anlamını sorduğumuzda, Arapça bir sözcük olabileceğini, tam anlamını kendilerinin hatta amca ve dedelerin in de bilemediğini ancak, ma-affan kötü anlamına geldiğine göre affan herhalde iyi anlamınadır şeklinde bir yorum getiriyor.
Aftan Kahvesi'nden haytalının içimize işleyen lezzetiyle ayrılırken bize sunulan ve bize ait olan lezzetlerin değerini bir kez daha hatırlıyor ve Hatay mutiağında yerini almış haytalıyı mekanında tatmanızı öneriyoruz.
Kaynak : Hatay Aylık Kültür ve Keşif Dergisi
18 Ağustos 2010 Çarşamba
Antakya Tadları
Antakya Tadları
NOT:
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
16 Ağustos 2010 Pazartesi
Hatay - Antakya Arkeoloji Müzesi
Hatay - Antakya Arkeoloji Müzesi
NOT:
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Antakya Uzun Çarşı
Antakya Uzun Çarşı
NOT:
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
12 Ağustos 2010 Perşembe
Antakya yapı özellikler 2.nci Bölüm
Antakya yapı özellikler 2.nci Bölüm
10 Ağustos 2010 Salı
Antakya yapı özellikler 1.nci Bölüm
Antakya yapı özellikler 1.nci Bölüm
NOT:
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
Alt kısımda resimlerin üzerinde çıkan reklamı sağ üst tarafta bulunan ÇARPI işaretine basarak kapatabilirsiniz…
8 Ağustos 2010 Pazar
6 Ağustos 2010 Cuma
Softa Kalesi
Softa Kalesi
Mersin Bozyazı ilçesinin 10 km doğusunda, Mersin yolu üzerinde “Fidik” olarak isimlendirilen tepede bulunan kalenin kuruluş tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, Antik Çağlarda kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Bizanslılar kaleyi kullanmış ve eklerle de genişletmişlerdir.
Osmanlı döneminde de kullanılan kale, kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Sur duvarları ile su sarnıçlar, hamam kalıntıları günümüze gelebilmiştir.
Mersin Bozyazı ilçesinin 10 km doğusunda, Mersin yolu üzerinde “Fidik” olarak isimlendirilen tepede bulunan kalenin kuruluş tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, Antik Çağlarda kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Bizanslılar kaleyi kullanmış ve eklerle de genişletmişlerdir.
Osmanlı döneminde de kullanılan kale, kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Sur duvarları ile su sarnıçlar, hamam kalıntıları günümüze gelebilmiştir.
3 Ağustos 2010 Salı
Mamure kalesi camii
Mamure kalesi camii
1 Ağustos 2010 Pazar
Mamure kalesi
Mamure kalesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)