♥♥♥♥ TÜM GÖNÜL DOSTLARIMIZIN, BLOG SAYFALARINDAN YEMEK VE GEZİ PAYLAŞIMININ VEFALI ARKADAŞLARIMIZIN, MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMINI KUTLUYOR, SAĞLIK SIHHAT BİRLİK DİRLİK ESENLİK İÇİNDE DAHA NİCELERİNE SEVENLERİ VE SEVDİKLERİ İLE ULAŞMALARINI DİLİYORUZ... ♥♥♥♥

SEYYAH & SOFRAM...

30 Nisan 2009 Perşembe

Antandros ve nekropolü – 2

Antandros ve nekropolü – 2. Bölüm

Hemen arabamıza atlayıp Altınoluk tarafına doğru yollandık, birkaç km. sonra gene yolun sağ tarafında kazı yazısını görüp içeri girdik. İçeride daha önceki kazı alanında yol gösteren kişi de vardı. Yanındaki bey de projeyi yürüten Doç. Dr. Gürcan Polat Bey’miş.
Kendilerinden müsaade isteyerek hemen nekropolü resimlemeye başladı.




Burası M.Ö. ki yıllardan başlanarak kullanılmış olan mezarlıkmış. Elde edilen buluntulardan birçok lahit, çocuk mezarı, sunak ve adak yerleri bulunmuş. Ayrıca mezarlığın tam ortasından geçen 4,5 metre genişliğindeki ana yol Antandros ile Altınoluk’un ilerisinin de birleştiriyormuş. Bu mezarlığın ve yolun devamı yan tarafta yapılmış olan 3 -4 katlı evlerin altına kadar da uzanıyormuş.
Birçok mezar değişik zaman dilimlerinde tekrar tekrar kullanılmış. Bazı mezarların buluntusu mevcut olanların da 700 yıl öncesine kadar uzanıyormuş. Hatta bazı mezarlar aile mezarlığı olarak kullanılmış Mezarın birinden 3 kadın, 1 erkek, 1 çocuk iskeleti çıkartılmış. Aile mezarı olunca zaman içinde o iskelet yana çekilerek diğer aile yakını olan ölü onun yanına aynı mezara konulurmuş. Bazıları ise sunağın üzerinde sunaklarla beraber yakılır külleri o mezara ya da mezarlığa konulurmuş. Sosyal ya da ekonomik durumu diğerlerine göre daha iyi ya da yüksek olanlar yola yakın mezarlıklara ya da lahitlere yerleştirilirmişti.
Bu alanlar M.ö. 7.inci y.y. başlayarak mezarlık olarak kullanılmış, M.S. 5-6.ıncı y.y. dan itibaren de konut alanına dönüşmüş.
Yolunuz düşerse muhakkak uğramanızı diliyoruz.


Daha fazla bilgi için: Antandros

28 Nisan 2009 Salı

Antandros ve nekropolü 1

Antandros ve nekropolü - 1.Bölüm -

Bugün Güre dönüşü yolun hemen sağ tarafında eşimin görmüş olduğu bir yazı ile durup, yaklaşık 1.5 km. kadar geri gelerek antik kazı alanı yazan yere girdik. Birkaç araba görünce de birileri de vardır derken rastladığımız bir kişi buranın yöneticisi olduğunu, görülmesi gereken bir yer olduğunu söyledi. Arabamızı bir ağacın yanına park edip, yaklaşık 100 metre kadar yürüyüp önümüze çıkan duvarı da duvar üzerine yapılmış olan taş çıkıntı merdivenleri tırmanarak aştık.
Küçük bir tepeyi de aşınca karşımıza çıkan görüntü şok edecek kadar güzel ve hayranlık uyandıracak kadar da harika bir buluntu idi. Burası aslında zamanının en zenginine ait bir villa – konakmış. Duvarlar, yollar, temi su kanalları, odalar, odalara çıkan merdivenler, hamamı, hamamın ısıtılma ocağı, hamama girmeden önce ilk giriş ve dinlenme odası, uzun bir mozaiklerle bezenmiş giriş holü ve buraya açılan odalar… Hatta bu odalardan bir tanesinin duvar süsleri ile taban mozaik bütünlüğünün görünümü tek kelime ile nefes kesiciydi…
Biz böyle ağzı açık hayran gezerken yanımıza gelen bir bey araştırma görevlisi olup sorularımıza şevkle zevkle cevap vermeye başladı.




Ben önemli bir noktasını sizlerle paylaşacağım;
Gelen temiz suların biriktirilme yeri ile atık suların nasıl nereye giderildiğini merak ettiğimi sordum. İki yan tarafına örülmüş istinat duvarı arasına yerleştirilmiş, 1,5 X 1,5 ebadında yapılmış kanalizasyon şebekesini gösterdiği an ben bir kere daha bittim. Hele ‘’şu an bu kanalizasyon şebekesi üzerine yerleştirilmiş bir tuvalet üstünde bulunuyorsunuz’’ deyince 2000 – 3000 yıl önce yapılmış ev ve şehircilik planlamasını hayal etmeye çalıştım. Bu kanalizasyon ileri ve aşağı doğru meyil alarak iniyormuş ama hali hazırda o kısımlar henüz kazılmamış.
Temiz suların hamama ve ev içine dağıtan toprak altı boru sistemi ise bir başka hayranlık uyandıran konuydu. Odaların yerleşimi, planlanması, yüksekliği, gördüğü denize doğru olan manzarası, evin yerleşiminde gösterilen özen ve plana daha çok hayran olmamıza sebep oldu.
Hele ev içi antre ve odalardaki yer mozaikleri hem bir sanat şaheseri hem de zamanın tekniğini ne kadar gelişmiş olduğunun birer kanıtıydı.
Bu kadar ilgilendiğimizi görünce bir de nekropolümüz var deyince hemen yer tarifi alıp, kazı ekibi ayrılmadan ulaşabilmek için izin isteyip teşekkür ettik. Kendileri de bu denli yakın ilgi gösteren olmasından dolayı mutlu olduklarını belirtti. Aslında her işte olduğu gibi verilen emeklere ve o emekleri sarf edenlere hak etikleri değerleri verebilmek için azıcık gayret yeterli oluyor….

Daha fazla bilgi için: Antandros

26 Nisan 2009 Pazar

Güre ve Hamam kalıntıları

Güre ve Hamam kalıntıları

Eşimin anne ve babasının çok beğendiği güre kaplıcalarını ve beldesini görmek üzere yola koyulduk. Altınoluk’a 4 km. kadar mesafede olan beldeye gittik. Sahil tarafı küçük şirin bir yerleşim, çınarlar altında bulunan çay bahçeleri ile küçük lokantaları bulunuyor. Oradan yolun sağ tarafında denize doru olan mekanda eski bir zeytinyağı fabrikası halı teşhir ve satış yeri yanında lokanta olarakta düzenlenmiş.




Ana yolun üst tarafına geçiş yapıp yukarı doğru yol aldık. Hemen sol tarafta Güre Belediyesinin Afrodit Termal tesislerini gördük. Oradan yola devam ederken içimizin yanması da başladı. Güzelim zeytin ağaçları kesilerek yerlerine siteler kondurulmuş. Sıcaklık 39 dereceydi, havanın da boğuculuğu bizi tekrar arabaya döndürdü. Ağaçlılıklı sakin, gölgeli yolu takip ederek yukarı köy gibi olan yerleşim yerine ulaştık. Yol üzerinde asırlık çınarı ve altına yerleşmiş olan karpuzcu, ortamın serinliğinin keyfini sürüyordu.
Gene köy meydanından aşağı inerken yolun sağ ve solunda oldukça eski bir zeytinyağı fabrikasını görüntüledik.
Tam ana yola çıkarken yolun sağ tarafında etrafı çevrimli bir alanda kubbemsi yapı görüp durduk.
Burası eski bir hamammış. Kazı yerleri ve alanları görünüyordu, kubbeli kısım ise kapıları kilitliydi. Kapı üzerleri eski tip mermer alınlıklar vardı, toprağın kazılmış yerlerinde su sistemini gösteren boru uçlarını gördük. Kazı alanının etrafında herhangi bir açıklayıcı levha ve bilgi yoktu. O civarda bulunan esnaflara sorduğumuzda, yerli bilgilerinin olmadığını, eski bir hamam olduğunu, hatta kazı sırasında birkaç iskelet bulunduğunu söylediler.
Çektiğimiz resimleri sizlerle paylaşalım…,

24 Nisan 2009 Cuma

Adatepe Zeytinyağı Müzesi

Adatepe Zeytinyağı Müzesi

Çanakkale-İzmir karayolu hemen ana yolun üzerinde Küçükkuyu kasabasının girişinde yer alan Adatepe Zeytinyağ Müzesinde, modern müzecilik anlayışı gereği olarak düzenlenmiş. Kaz Dağları’nın eteklerinde kurulmuş olan, zeytinyağıyla meşhur Adatepe Köyü bu mucizevî yağın yapımıyla ilgili bilgileri 2001 yılından beri bir müzede saklıyorlarmış. Küçükkuyu’da bulunan tarihi sabunhane binasının restore edilmesiyle oluşturulan müzede bir yandan eski usul taşbaskı yöntemiyle zeytinyağı elde edilmeye devam edilirken bir yandan da ziyaretçilere zeytinin daldan koparıldıktan sonra yağ olana kadar geçirdiği aşamalar anlatılıyor ve kullanılan aletler sergileniyormuş. Müzede eski zeytinyağı presleri, zeytin toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, klasik ambalajlar ve zeytinyağı kültürüne ait birçok folklorik obje açıklamalı olarak izleyiciye sunuluyor.




Müze binası dikdörtgen bir plana sahip 2 kattan oluşuyor. Bölgeye has taş mimarisinin özelliklerini taşıyan yapın girişindeki dev zeytinyağı kazanı 15 metrelik boyuyla ikinci katın zeminini delip geçiyor.
Zemin katta zeytin üretiminin halen devam ettiği binada, asıl sergileme üst katta yapılıyor. Müze binasının hemen yanında zeytinyağı, zeytin sabunu ve çeşitli yöresel mutfak objelerinin satıldığı küçük bir dükkan ve şirin bir lokanta bulunuyor.
Müze Dükkânından taze zeytin, zeytinyağı, doğal sabun ve özgün olarak tasarlanmış çeşitli mutfak aksesuarları ve kitaplar alabilirsiniz.
Adatepe Zeytinyağı Müzesi, Türkiye'nin gelişen kültür turizmi için özgün bir örnek teşkil etmektedir.
Girişin ücretsiz olduğu müze haftanın yedi günü 08.30–18.30 saatleri arasında gezilebilir.

Adatepe Zeytinyağ Müzesi
Adres: Eski Sabunhane Binası, İlkokul yanı. Küçükkuyu-Çanakkale
Tel: (0286) 7521303- 7521330
E-mail:
adatepe@adatepe.com
http://www.adatepe.com
http://www.adatepe.com/web/index.asp?ad=orta&tur=linkler&id=15

22 Nisan 2009 Çarşamba

Asos - İmece Evi

Asos - İmece Evi

Behramkale’ye giderken gördüğümüz
İmece Evi’ni hava kararmadan bulup biraz orada zaman geçirmek istiyorduk. Arıklı sahili, Küçükkuyu - Assos yolu 5.km’sinde bulunan bu çiftlik evi aslında Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği.Bu gibi çabalar bildiğim kadarıyla Buğday Derneği tarafından da diğer gayretler gibi destekleniyor.
Arabamızı yol üzerinde girişin az ilerisine park edip hemen girişin yanında bulunan satış ve sergi dükkânına girip hem gezdik hem de doğal üretimlerin neler olduklarını öğrenmeye çalıştık. Yanımıza gelen bir genç hanım kızımız bize yardımcı olup açıklamalarda bulunup yol göstermeye başladı.
Girişin gene hemen sol tarafında küçük kümes hayvanlarının yerleştirildiği bir mekân, bu mekânda da tavuk ve civcivleri, hindi gibi hayvanlar vardı.
Az ilerisinde güneş enerjisi ile ısınan su sistemi, arka kısmında doğal sabun üretim yeri ile marangozhanesi, kök doğal renklendirmelerle elde edilen boyaları, farklı atıkların toplanıldığı çöp varilleri, bir sonraki dönemde kullanılabilecek ekolojik doğal tohumların tutulduğu buzdolabı, yan kısmında ise kimyasal hiçbir ürünün kullanılmadığı çamaşır ve bulaşık makineleri yerleştirilmişti.
O sırada yanımıza gelen bey İsmail Yenigün’le bizi tanıştırdılar. Buranın sorumlusu konumundaymış O da bize ilgi gösterip bilgiler verdi ve dolaşmamız gezmemiz etrafı incelememiz konusunda hem izin verdi hem de teşvik etti.
Temiz açılmış minik yolların sağlı sollu yan taraflarında doğal yetiştirilen birçok gıda maddesinin ekildiğini ve yetiştirilmeye çalışıldığını gördük.
Gene bu yolların etrafında minik ahşaptan (zira burası sit alanıymış kalıcı olabilecek yapım yasakmış) evler, ortada bir zeytin ağacının etrafına yapılmış olan peyke, üzerinde de cibinlik, yani tülden çadırı diyelim, vardı.
Sahile yakın bir kısımda fırını (artık ekmek mi yemek mi balık mı pişer bilemem), bunun karşı tarafında yeni tamamladıkları kapalı mekan salonu ki burada yemekleri yiyip sohbetler yapıp eğlenceler düzenledikleri yermiş. Bir de bunların arasında iki adet bisiklet ve bunların tekerleklerine bağlı jenaratör… Evet elektrik lazım olduğunda bisiklete binip pedalları çevirip elektrik üretiliyormuş !...
Bunların arka orta kısmında çocuklarımıza yönelik yapılmış doğal minik oyun evi…
Denize yakın ve sahile doğru konuşlandırılmış oturma grupları, bizler burada oturup doğal şeftali suyu içtik. Bardağı 1,5 YTL…
Denizi ise tertemiz, sakin ve duruydu. Birkaç aile yüzüyordu.
Mutfağını, yemek yenilen kısmı, bulaşıkların yıkandığı ve doğal üretimin yapıldığı kapalı mekânı da gezdik. Bu mekânın bir köşesinde kitaplar ve iletişimin sağlandığı bilgisayar da mevcuttu.
Dönüşte gördüğümüz orta kısımda iki adette konaklama tercihi için çadır da kurulmuştu.
Bizimle ilgilenen hanım kızımıza, genç delikanlıya ve İsmail bey’e teşekkür edip ayrıldık.




Sizler gibi bizlerinde aklı kaldı. Bir ara fırsat bulduğumuzda gezme amaçlı değil kalma amaçlı olarak hiç olmazsa bir defa denemeye karar vererek kaldığımızı yazlık eve doğru dönüş yoluna çıktık.

Not: Arzu edenler buğday derneği sayfasında ekolojik çiftliklerin listesine bakabilir, gidebilecekleri en yakın yeri ve zamanı tespit edebilirler.

İmece evi:
İmece Evi
Çiftlikler:
Çiftlikler

20 Nisan 2009 Pazartesi

Adatepe köyü

Adatepe köyü

Kiraladığımız yazlık evden çıkıp Küçükkuyu tarafına doğru yollandık. Küçükkuyu'nun içinden Zeus Altarı ve Adatepe Köyü tabelalarını takip ederseniz Adatepe'nin taş evleri içeri doğru saptıktan 3,5 km sonra karşınıza çıkıyor.
Yolculuğun özellikle bu son kısmı uçsuz bucaksız gibi görünen zeytin ağaçlarının arasında yapılıyor. Tabi aşağıya baktığınızda ise masmavi bir deniz…
Ulaştığımız zaman köyün meydanı gibi bir alana ulaştık. Arabamızı park edip etrafı seyretmeye başladık. Sol tarafta oldukça büyük bir çınar altında bulunan kahvede oturanlar serinliğin keyfini soğuk ya da sıcak içecekleri ile çıkartıyorlardı. Diğer sağ tarafta küçük şirin bir lokanta cafe bulunuyordu. Bizler meydanın solundan yukarı doğru yürümeye başladık.
Yolun başında sol tarafta şirin bir pansiyon hemen yanında köy evi içinde bir kahve, sağlı sollu dar olan yol kenarında kimi boş kimileri elden geçmiş evler vardı. Biraz daha ilerleyince Hüseyin – Meral Zeytinyağı Evi, sanat galerisi ve cafe tabelasını görüp takip ettik. Tabelanın bulunduğu duvar üzerinde gördüğümüz bize oldukça farklı ve değişik gelen bir bitkiyi resimledik. Orada kaldığımız sürede kime sorduysak adını öğrenemedik. Dönünce sevgili Tijen Hanım’a

sorduk sağ olsun biz aydınlattı, meğer Kapari imiş !...

Çevrede eski ya da eskimiş yapıları fotoğraflayıp ilginçlikleri hakkında konuşurken karşımıza çıkan Zeytinyağı Evi bahçesindeki zeytinyağı üretimde kullanılmış malzemeleri çektik. Birkaç masa ile donanmış çok şirin bir bahçesi, içerisi de dışarısı kadar hoş ve nostaljikti. Bir de çalan klasik müzik beni iyice mest etti.
Bulundukları yapı elden geçirilmiş, kapı ve pencere pervazları doğal tahta, aralarında duvarlar ise minik saksılar içinde sardunyalar ekilmişti. Karşılıklı sohbet arttıkça konular birbirini açtı. Yeni bilgiler edindik. Karşılıklı web sayfalarımızı verdik. Bu arada bize sızma zeytinyağının dinlendirilip elde edilip laboratuar şartlarında inceledikleri yerleri göstermeyi teklif etti. Beraber o kısmı gezip inceledik. Verilen onca emeğin sonunda bir şişeye sığması ve değeri için mücadele edilmesi bize oldukça ilgi çekici geldi.
Meral hanıma gösterdiği ilgi için teşekkür edip ayrıldık ve köyün içinde dolaşarak diğer evlerin resimlerini çekmeye başladık.




Buralardaki evlerde genel olarak dışarıdan gelenlerin restore ettikleri evleri varmış, birkaç tan de yabancı mülk sahibiymiş. Evlerde kullanılan taşların ve tahtaların işbirliği ile ortaya estetik olarak seyre değer yapılar çıkartmış.
Hele bir evin kapı numarasının yanında duvara gömülmüş birkaç farklı renkte nazar boncuğu çok hoştu doğrusu.
Arabamıza binip yol aşağı inerken yolun sağ tarafında da Zeus altarı (sunağı) olduğuna inanılan bir yer bulunuyor. Biraz fazla yürüme mesafesi olduğu söylendiği için bizde birazcık yorgun olduğumuzdan gitmekten vazgeçip yola devam ettik. Bu arada bahçelerin duvarlarında çıkıntılar yapılmıştı. Yakından bakınca bunların aslında bir nevi merdiven şeklinde yapılıp basamak niyeti ile kullanıldığın anladık.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Akçay

Akçay

Akçay, Edremit ilçe merkezine 8 kilometre uzaklıkta ve Edremit Körfezi’nin avuç içi gibi tam içinde bulunmaktadır. Şehrin dar yollarında zar zor bir yer bulup arabamızı bıraktık. Ara yollardan yürüyüp sahil yoluna indik. Deniz tarafında çay bahçeleri sıra ile dizilmişlerdi. Oradan limanına vardık. Meydanında hatıra olsun diye resim çekildik. Ama görmeyeli bayağı değişmiş, kimine göre gelişmiş kimine göre sadece kalabalıklaşmış…
Daha önce Ören deniz kenarına gidip dönerken yol üzerinde durup Akçay deresinin fotoğrafların çekmiştik.


16 Nisan 2009 Perşembe

Sütüven ve Hasan boğuldu

Sütüven ve Hasan boğuldu

Altınoluk’ta kaldığımız sürece bol bol etrafta gezilecek ne kadar yer varsa gitmeye çalıştık. Bunlardan biri de Sütüven ve Hasan Boğuldu şelale ve göletleriydi.
O gün etrafı dolandıktan sonra Edremit tarafında akçayı geçince Zeytinli beldesinden yukarı genel olarak rampa dar ve virajlı yoldan çıkılıyor. O civarda nasıl gideceğimiz sorarken yanımızda duran bir arabanın içindeki bey kendilerinin de oraya gideceklerini, takip edersek yol göstereceklerini söylediler. Bizde düştük peşlerine… Yolda köylülerin sattığı güzelim olgun ve de dolgun beyaz ve siyah incirleri gördükçe içimiz gitti ama ya rehberi gözden kaçırırsak diye durup alamadık.
Vardığımızda hemen giriş ücretleri alında ( 5 YTL), arabayı bırakıp yürümeye başladık. Havanın sıcaklığı bir yandan kuruluğu diğer yandan su şişesini almayı unutmuşuz susuzluk bir yandan, oflaya püfleye yürüdük. Bir bakarız ki oraya kadar da araba ile de gidilebiliniyormuş !...
Bir lokanta, içi ve bahçesi dolu, az ileride bir çeşme onun da başı dolu… Yanlarından geçip keçi yolundan karşımıza çıkan köprüden şelaleye baktık… Yaklaşık 8 metre kadar yüksekliğinde, döküldüğü yerde küçük bir birikinti…
Hüsran…




Biz bunların nicelerine Karadeniz’de aşinayız ki bu onların yanında yavru kaldı… Neyse dedik geldik az dolanıp resim çekip gidelim. Zaten öyle de yaptık, bu gezide bir başka olmayan beklenti daha… Ama gene de o yöre için değişik ve güzel sayılır. Kendi aramızda konuşurken resmimizi ailecek çekebileceğini söyleyen aile de Ordu’lu çıkınca, bir diğeri de Artvin’li çıkınca bizdeki sohbet tam oldu. Orada karar verildi ki bizim Karadeniz’dekilerle boy ölçüşemez !...
Tekrar aşağıya yürüyüp arabayı alıp rampa aşağı inerken bu sefer durup gözümüze takılan köylüden incirlerimizi alıp kiraladığımız yazlık eve gelince başına çöktük..

14 Nisan 2009 Salı

Kırlangıç Ailesi

Kırlangıç Ailesi

Tahtakuşlar etnografya müzesini ya da resmi adı ile galerisini gezip çıkarken tam kapı üzerinde yuva yapmış olan kırlangıç ailesini görüp resimlememek olmazdı.
Birkaç dakikada bir yavrularına bulduklarını getirip yediren anne baba kırlangıç bizlerden rahatsız olmadan işine devam etti.


12 Nisan 2009 Pazar

Tahtakuşlar _ İda köyü çiftlik evi

Tahtakuşlar _ İda köyü çiftlik evi

Edremit’te Sıdıka Erke müzesinde Müdüre Hanım bize gezilecek yerler arasında burası da söylemişti. Ana yolda giderken bir direk üzerinde gördüğümüz yön levhası ile sağa dönüp yoluna girdik. Kısa bir yolculuktan sonra ulaştık. Giriş ücretlerimizi ödeyip etrafa bakmaya başladık. İlk olarak danışma amaçlı bilgi kaynakları aradık. Bize verilen broşür ve harita dışında hemen girişin sağ tarafında raflarda bunan kitapları incelerken Ada Gezi Rehberi ile Tijen İnaltong’unda kitaplarını görüp hemen aldık.
Burası bir ailenin çabasıyla Köy Enstitüsü kökenli öğretmen Alibey Kudar'ın öncülüğünde kurulan ilk köy etnografya müzesini ya da resmi adı ile galerisi.
Yan taraflardaki vitrinlerde yerel giysi ve malzemelerin yanında orta kısımda tarım alet ve malzemeleri arka kısmında ise bir çadır yerleştirilmiş. Bu çadırlar 1950’lili yıllara kadar kullanılmış. Ardıç ağacından yapılıyorlarmış, müzedeki ise kavaktan. Eskiyen çadırlar atıldığı için örnekleri kalmayan çadırı, Edremit’in Hacıaslanlar köyündeki son usta Ali Tuzlu yapmış.
Sergilenen eserler arasında, geleneksel Türkmen giysileri, yün torbalar, kaz ayağı motifli para keseleri, atların sırtına konan heybeler, çocuk yelekleri ve başa giyilen ‘terlik’ler de var.
Çadırın sol tarafındaki kapıdan girilince yerel üretim ürünleri hem sergileniyor hem de satılıyordu. Duvarlarında ve vitrinlerde o civarda yaşayan ya da yaşamış olan bazı hayvanların kurutulup doldurulmuş örnekleri sergileniyordu. Dağ kedisi, sansar, dağ samuru, tilki, şahin ve bir de ulu geyik kafası asılmıştı.




Bu salondan çıkıp sağ taraftaki salona girdik. Burası da doğal yaşam canlıları hakkında bilgiler ile deniz canlıları sergileniyordu. Bir tane caretta caretta ile dünyada sergilenen en büyüğü olduğu yazan deri sırtlı deniz kaplumbağası vitrin içinde ziyaretçilere sunuluyordu.
Ayrıca aralarında damar açıcı Sarıkız çayı, naftalin yerine kullanılan mor kekik, güzel kokulu mersin yaprağı, zeytin otu, deliliğe iyi geldiğine inanılan pelin, mide ekşimelerini iyi eden dağ nanesi, çayı yapılan karabaş otu, tütsüsü yapılan defne de var. Mentollü ada çayı, biberiye, sumak ve ıhlamur da raflarda yerini almıştı.
Galeriden çıkıp karşı toprak yolu takip ederek İdaköy çiftlik evine gidip ziyaret edip dolaştık. Altınolukta yerimiz hazır olmasında dolayı konaklamayı bir başka zaman dilimine erteledik.
Dönerken de tepeden körfezi ve yeşillikleri resimledik.

10 Nisan 2009 Cuma

Ege Gezisi _ Kadıköy Antika Dükkânı 2

Ege Gezisi _ Kadıköy Antika Dükkânı 2

Ertesi gün o civarlarda yaptığımız bir geziden dönerken tekrar uğradık. Bu sefer daha geniş bir zaman ayırdık, ilkinde fark edemediğimiz ayrıntıları, özellikleri ve güzellikleri gördük. Ahşap işçiliğinin el sanatlarındaki ustalıklarının sergilendiği bir eser meydana getirilmiş. Mihrap, minber ve vaaz yeri ile tavan bezemeleri hep ahşap işçilik eseri.
Camiden çıkıp dükkân içinde gezmeye başladık. Neler yok ki… Eski zeytinyağı sıkma presleri, ekmek yalakları, eski nişan düğün elbiseleri, eski kömür ütüleri, tarım aletleri, ağırlıklar, mutfak ve yaşam odaları eşyaları, eski düğün ve nişan sandıkları, eski bir yatak takımı, gül imbikleri, beşikler, dolaplar, yayıklar hatta evlerin dış kapıları bile vardı.
Bir de Karadeniz bölgesinden bir tahıl ambarının da söküp buraya getirip yeniden montelemişler.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Ege Gezisi _ Kadıköy Antika Dükkânı 1

Ege Gezisi _ Kadıköy Antika Dükkânı 1

Altınoluk tarafına ilk geçişimiz sırasında yolun hemen yanında gördüğümüz tarihi ahşap cami ilgimiz çekmiş, durup hemen fotoğraflamıştık. O zaman bu caminin 1928 yılı yapımı, Çorum’un İskilip ilçesi Kızılcabayır köyünden sökülüp buraya taşınıp yeniden birleştirildiğini öğrenmiştik. Bunu yaparken tüm tahtalar, minare tahtaları da dâhil, numaralandırılmış, buraya getirildiğinde o numaralara göre yeniden monte edilmiş. Bu caminin yanında da antika eşyaların satıldığı geniş bir alan ve iş yeri olduğun da görmüştük.