♥♥♥♥ TÜM GÖNÜL DOSTLARIMIZIN, BLOG SAYFALARINDAN YEMEK VE GEZİ PAYLAŞIMININ VEFALI ARKADAŞLARIMIZIN, MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMINI KUTLUYOR, SAĞLIK SIHHAT BİRLİK DİRLİK ESENLİK İÇİNDE DAHA NİCELERİNE SEVENLERİ VE SEVDİKLERİ İLE ULAŞMALARINI DİLİYORUZ... ♥♥♥♥

SEYYAH & SOFRAM...

30 Kasım 2009 Pazartesi

Bodrum’da konaklama – Karaincir

Bodrum’da konaklama – Karaincir

Birçoğumuzun çocukluk ya da gençlik döneminde yaptığı arkadaşlıkların bir kısmı arkadaşlık öte anlam kazanıp yıllar boyu görüşülemezse de, bir vesile ile irtibat kurulduğunda bir anda eski günlere dönülüyor.
Gene böyle Ankara’da yıllar önce lise ve üniversite öğretimi esnasında sokak ev komşumuzun bir oğlu ve kızı ile böylesine bir arkadaşlığımız vardı. Yılar sonra bir vesile ile Ankara’ya gittiğimde trafikte kırmızı ışıkta beklerken yaya geçidinden geçen birisi ile göz göze geldiğimizde, aynı arkadaşımla rastlaşmış olduk.
İşimi hallettik sonra o gece birlikte olup hasret giderip, o zamana kadar
yaşadıklarımızı paylaşmıştık. Gel zaman git zaman haberleşerek irtibatımızı kopartmamaya çalıştık.
Bu sene de böyle haberleşirken aynı zamanlarda Bodrum’da olacağını söyleyince bir gün dahi olsa birlikte olup, ailelerimizi özellikle kızlarımızın da çok arzu ettiği annesi ve kız kardeşi ile de tanışmalarını sağlamış oluruz dedik.
Annesi Firuzan teyzemiz bir devlet sanatçısı, kız kardeşi de hem yurt içinde hem de yurt dışında birçok oyunun sahnelenmesinde rol almış yılların bale sanatçısı, zaten arkadaşımda Devlet opera ve Balesinde görevli, dolayısıyla sanatçı bir aile…
Sağ olsun arkadaşımın yardımı ile Bodrum Akyarlar Karaincir’de bize bir otelden yer ayırtması ile bir arada olabilmenin planlarını yaptık.
Akşam üzerine doğru ulaştığımız Akyarlar’da buluşup hasret giderip otele yerleşip, hemen mayoları giyip doğru denize atladık.
Bizler denizden çıkıp otelin hoş geldin lokma tatlısını yiyip sohbet ederken kızlarımız denizin tadını çıkarttılar.


Akşam yemeğinden sonra ailecek bir araya gelip başladık sohbete… Kızlarımızla bir muhabbet yaptılar ki sormayın… Gerçi bende balerin kızımızı yaklaşık 30 yıldır görmemiştim, uzun bir süre yurt dışında sahne aldığından bu fırsatımız olmamıştı. O gece deniz kenarında bir kafede oturup, Firuzan teyzemizin bizlere Bodrumun ünlü lokmasını da yedirmesi ile artık sohbetin tatlılığı damaklara da yerleşti.
Bir başka zaman diliminde tekrar buluşup görüşebilmek dileği ile vedalaşıp sabahın erken saatlerinde kahvaltımızı yapıp bizler tekrar yollara koyulduk.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Muğla Konakaltı Konağı - Merkez Oteli - Kültür Merkezi

Muğla Konakaltı Konağı - Merkez Oteli - Kültür Merkezi

Müzeyi gezip dolaşıp çıktıktan sonra yukarı doğru yürüdüğümüzde yolun hemen üzerinde buluna yenilenmiş bir yapıyı görüp içine bakalım derken orada bulunan bir görevlinin girebileceğimizi söylemesi ile girdik.
Burası Cumhuriyet döneminin ilk oteliymiş, şimdilerde Muğla Belediye Kültür Merkezi olarak kullanılmaktaymış.
Geniş ve ferah bir avlu ile karşılaştık. Avlunun kenarlarında avluya açılan kapıları düzenlenmiş odalar, giriş tarafında iki katlı yapı ve gene odalar,bunları alt ve ön kısımlarında oturulacak yerler yapılmıştı.
Karşı orta tarafta ise, Sayın Nail Çakırhan’ın bir büstü ile altında da hakkında kısa bir biyografisi yer alıyordu.


KONAKALTI HANI
19.yy’ a tarihlenen sivil mimarlık örneği bu han ahşap ağırlıklı bağdadi bir yapıdır. Üst kat şehre ticaret yapmaya gelen tüccarların ve mevsimlik işçilerin konaklaması için kullanılmıştır. Alt katta dükkanlar, hayvan damları ve ambarlar yer almaktaydı. Muğla Belediyesi himayesinde Ağa Han mimarlık ödülü sahibi Nail Çakırhan gözetiminde restore edilen han, günümüzde Muğla Belediyesi Eğitim, Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü bünyesinde kültürel ve sosyal faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır.

27 Kasım 2009 Cuma

Mübarek Kurban Bayramınız Kutlu Olsun..

Sevgili Dostlar,
Mübarek Kurban Bayramınızı kutlar;
Sevdiklerinizle sağlıklı, bereketli, sevinçlerin ve kederlerin
paylaşıldığı ve huzur dolu günler dileriz !
Allah herkesin gönlüne göre versin ...


26 Kasım 2009 Perşembe

Muğla Kurşunlu Camii Şerifi

Muğla Kurşunlu Camii Şerifi


Muğla il merkezinde bulunan bu camiyi Esseyyit Şucaaddin 1494’ye yaptırmış. Minber penceresi önündeki 1853 tarihli kitabede Müderris Mehmet Rahmi Efendi tarafından onarıldığı ve kubbenin kurşunla kaplandığı yazılıymış. Bu yüzden de camiye Kurşunlu Cami ismi verilmiş. Şerif Efendi de 1900 yılında camiyi bir kez daha onartmış ve önüne bir son cemaat yeri eklemiş. Ayrıca camide 1853 ve 1900 tarihli onarım kitabeleri bulunmaktaymış.

Caminin banisi Esseyyid Şucaeddin’in mezarı cami minber penceresinin önünde olup, mezarının üzerinde “Ban’i Hazel Cami-i Şerif Esseyyid Şucaeddin 899 (1494).” Yazılıymış. Cami değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini büyük ölçüde yitirmiş. Yalnızca taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minaresi orijinalliğini korumuş.

Kaynaklarda caminin önünde otuz hücreli bir de medrese olduğu yazılı ise de bu medreseden herhangi bir iz günümüze gelememiş.

24 Kasım 2009 Salı

Muğla Saatli kule altındaki Tarihi çeşme

Muğla Saatli kule altındaki Tarihi çeşme

Tarihi çeşme
Muğla Merkez’de bulunan Saatlikule’nin altındaki tarihi Saatlikule Çeşmesi’nin kentin tanıtımına yönelik değerlere ne kadar güzel sahip çıkıldığını da gözler önüne seriyor.


**

SAATLİ KULE
1895’ te Muğla’nın ilk Belediye Başkanlarından Hacı Kadızade Süleyman Efendi ve eşi Pembe Ana, Hicaz’a giderken Şam şehrinde gördükleri kulenin bir benzerini Muğla’da yaptırmak istemişler ve ünlü Rum usta Filvarus’a (Mihail Konstantin’in oğlu) bugünkü saatli kuleyi yaptırmışlar.

22 Kasım 2009 Pazar

Muğla Müzesi

Muğla Müzesi

Şehri dolaşırken Adliye ve Belediye binalarını arka tarafında eski cezaevi binasını müze olarak düzenlemişler.


Doğa Tarihi Bölümü, 1992 yılı sonlarında Özlüce Köyü Kaklıcatepe’de yapılan kazılarda 3 fosil yatağında bulunan ve 5-9 milyon yıl önce yaşamış hayvan ve bitkilere ait fosillerin sergilendiği Turolian Parkı Doğa Tarihi Bölümü müzenin en ilginç bölümüydü. Kazılarda zürafagiller, boynuzlugiller, gergedangiller, hortumlu memeliler, domuzgiller, atgiller ve etçilere ait fosiller ile çok sayıda bitki fosilleri bulunmuştu. Bu canlılar, Doğu Asya'dan İspanya'ya kadar uzanan geniş bir alanda yaşamış ve yok olmuş canlılarmış. Bu dönem canlılarına ait fosiller ilk defa İspanya'nın Tervel Havzası'nda bulunduğundan, bu döneme Turolian denilmekteymiş.

Arkeoloji Bölümü, Arkeolojik buluntuların sergilendiği bu bölümde kalıntıların büyük bölümü Yatağan ilçesindeki Stratonikeia antik kenti kazılarında ortaya çıkarılmış. Ayrıca Yatağan'daki Lagina ve Sedir Adası'ndaki antik Cedrae şehirlerinin buluntuları da burada sergilenmekteydi.

Etnografya Bölümü, Muğla'nın çeşitli yörelerinden ve çeşitli dönemlerden giyim kuşam ve günlük kullanım eşyaları bu bölümde sergilenmekteydi.

Gerek avlu gerekse bölümlerin düzeni ile sergilenen eserlerin görsel zenginliğini bizler çok beğendik, emeği geçen herkese teşekkür edip tebriklerimizi iletiyoruz.

20 Kasım 2009 Cuma

Muğla’dan görüntüler

Muğla’dan görüntüler

Şehre girip arabamızı merkezi bir yerde ana yolun yan taraflarının otopark olarak kullanılan yere park edip yürüyerek etrafı dolaşmaya başladık. Bu gezimiz esnasında çektiğimiz bazı görüntüleri sizlerle paylaşalım.


18 Kasım 2009 Çarşamba

Muğla İsmet tayyaresi

Muğla İsmet tayyaresi

Muğla’ya girerken, Muğla Belediyesi tarafından kentin girişine Uğur mumcu Bulvarı ile Atatürk Bulvarı’nın kesiştiği döner kavşağa konulmuş olan maket uçağı görünce hemen durup resimledik ve hakkında bilgi edinmeye çalıştık.
Kurtuluş savaşında Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanılmasında büyük rol oynayan ve halen İzmir Gaziemir’deki Hava Teknik Okullar Komutanlığı’nda sergilenen "İsmet Tayyaresi" isimli De-Hawilland- 9 tipi uçağın orijinal boyutlardaki maketinin yapımı yaklaşık iki ay sürmüş. İngiltere Uçak Müzesi’nden alınan çizimler ve ODTÜ uçak mühendislerinin katkısıyla 9 kişilik (İsmet Tayyaresi’nin maketinin belediye personeli tarafından kısa sürede bitirilerek) ekipler tarafından yapımı 2 ay süren maketin Muğla Belediyesi tarafından tıpkı yapımı gerçekleştirilmiş.


İSMET TAYYARESİNİN ÖYKÜSÜ
Ulusal Kurtuluş Savaşının en sıcak günlerinin yaşandığı 1921 yılının Temmuz ayı sonlarında Kuşadası’na zorunlu iniş yapan bir Yunan uçağı yöredeki köylüler tarafından el konularak Söke’ye getirildi. Söke’de Türk Jandarması ile İtalyan işgal güçleri arasındaki gergin görüşmelerden sonra uçağa Türk Jandarması tarafından el konuldu. 57. Fırka Komutanı Miralay Şevik Aker, Muğla Belediye Başkanı Ragıp Zorbas ve Muğla Milletvekillerinin talebi ve eş güdümünde uçağın Muğla’ya taşınması kararlaştırıldı. Uçak Vecihi (Hürkuş) Bey ve Hamdi (Koşman) Beyin gözetiminde Muğla’ya nakledildi. 12 gün süren zorlu yolculuk sırasında uçağın tekerlekleri kanat ve motoru hasar gördü. Hasar gören uçak Muğla’da marangoz Mehmet Köseoğlu, tüfekçi Emir Bekiroğlu, Sadık (Aral) ile Demirci Madan’ın Salih Madanoğlu ve makinist Eşref Usta’nın çabaları ile uçuşa hazır hale gelmiştir. İtalyanlardan sağlanan motor yağı ve uçak benzini ile uçurulan Tayyare 19 Ağustos’ta deneme uçuşu yapmış, 21 Ağustos tarihinde Akşehir, 23 Ağustos tarihinde Batı Cephesi Komutanlığı’nın talimatı ile Ankara’ya gelmiştir. Ankara havaalanında uçağın kuyruğu ve gövdesinin iki yanına Türk Tayyaresi olduğunu gösteren işaretler yapılmış, Vecihi beyin teklifi ile uçağa batı cephesi komutanı İsmet Bey’in adı verilmiştir. Uçak 24 Ağustos sabahı Ankara’dan havalanarak Sakarya Savaşına katılmak üzere cepheye gönderildi.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Denizli Kale (Tabea) eski kale

Denizli Kale (Tabea) eski kale

Pamukkale’den çıkıp Denizli – Muğla yoluna çıkıp yollandık. Yol üzerinde Kale ilçesini görüp içine girip biraz dolaştık. Tipik bir Anadolu kasabası görünümümde olan ilçeden ayrılıp birkaç km. gittikten sonra yolun sağ tarafında gördüğümüz önce sarı sonra da kahverengi yön levhasını görünce bir bakalım dedik.
Genel olarak bu gibi işaretleri gördüğümüzde eğer üzerinde mesafe yani km. yazıyorsa, yakınlığına göre ya da zamanımız uygunsa muhakkak girip bir ziyaret etmeye çalışıyoruz ki birçok levhalarda ne yazık ki yazmıyor !... Burada da yön levhasında 1 km. yazınca yola saptık. Önce jısa bir eski yapım tek kemerli taş bir köprüden geçtik. Sert zeminli toprak ama araba ile gitmeye müsait bir yoldu.
Yolun hemen baş tarafında sağda seyir için sıralar yapılmış, orta kısmı çim, etrafı çitlerle çevrili bir alan gördük. Hemen ilerisinde tek başına bir minare ve onun 100 -200 metre kadar ilerisinde ikinci bir cami gördük.
Tek başına duran minare yanına gittiğimizde, yıkılmış bir cami alanı, çevre duvar kalıntıları, giriş kapı mermer eşiği ile ilk ve son cemaat yerleri belli olan kalıntıları vardı. Tek merdivenle şerefesine çıkılan, su basmanın üzerine çift katlı dikdörtgen kaide yapı üzerine, yivli burmalı verev işlenmiş taş işçiliği ile bir çember üzerine yığma kesme taşlarla örülmüş minare gövdesi, korkulukları yıkılmış şerefesi, tepesinde külahı, külahın üzerinde fener asmak için yapılmış bir kol, iç içe geçmiş çift hilalli alemi ile bir bütün halindeydi.
Buradan daha ileride olan yenilenmiş hali ile adının Cevher Paşa Cami olduğunu öğrendiğimiz camiye gittik. Cami tamamen yenilenmiş, girişteki tahta köşeli el oyması şekillendirilmiş sütunlar, son cemaat yeri ve ana kapı girişi eski kalem işi teknikle boyanmış, yazı panoları oluşturulmuştu. Kapının üzerindeki yazı bandında Hicri 1235 tarihi okunmaktadır, bu da miladi 1819 – 1820 yıllarına denk geliyor. Kapısı kilitli olduğu için içini göremedik. Ama netten bulduğumuz birkaç resmi de ekliyorum.
Bu arada yapılan yenileme çalışmalarında gözden kaçan ya da önemsenmeyen cami önünde bulunan bazı mezarların ve mezar taşlarının tahrip edilmiş veya zamana yenilmiş hali ile kırık ve parçalı olarak bulunması bizleri ayrıca üzdü.




Edindiğimiz bilgiler;
Bugünkü Kale ilçesinin güney bitişiğinde bulunan ve günümüzde terk edilmiş durumdaki "Eski Kale" adıyla anılan doğal kayalığın üzerinde kurulmuş olan yerin adına Tabae (Tabai, Taba) olarak rastlanmaktadır. Yazıtlarında Tabenon olarak görülür. Tabae'nin ilk kuruluşu hakkında kesin belgeler bulunmamakla beraber, yüzeydeki kalıntılar ile birlikte yöre ile ilgili çeşitli kaynaklar Hellenistik dönemden önceki Karyalılar zamanından beri var olduğunu göstermektedir. Bu yerleşim kesintisiz olarak Karya, Hellen, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı şeklinde devam etmiştir.
Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen antik Tabae kentinin Büyük İskender’in Makedonya İmparatorluğu’ndan sonra kurulduğu tahmin edilmektedir. Büyük bir ihtimalle Tabaenon adli kişi tarafından kurulduğu ve bu ismi aldığı sanılmaktadır.
Tabenos-Tabenon-Tabea, (bugünkü adıyla Kale) 12. yy. baslarında Mirza Bey tarafından fethedildikten sonra, bir Türk yurdu oldu. Evliya Çelebi ve Ibn-i Batuta yazdıkları eserlerde bu bölgeden bahsetmişlerdir.
Evliya Çelebi`nin, 17. yüzyılda burada han, çarşı ve camiler olduğunu yazdığını, ama çoğu günümüze gelememiş. Burası 1954`te doğal afet bölgesi ilan edilerek, zamanın idaresi tarafından halkın ovaya inmesi talep edilmiş. Bu göç, 1965 yılına kadar sürmüş. Halk giderken evlerinin taşlarını ve ahşaplarını da götürmüş, bu yüzden mesken olarak hiçbir şey göremiyoruz. Sadece evlerin temelleri var.


14 Kasım 2009 Cumartesi

Pamukkale’de gece

Pamukkale’de gece

Sabahtan beri gezip dolaşmaktan hem yorulduk hem de açıktık. Önce kır lokantası ALİŞ’e gidip akşam yemeklerimizi yiyip, üzerine demli çay ve kahvelerimizi içip epeyi bir sohbet ettik. Otele dönüp biraz dinlenip gece görünüşlerinin fotoğraflarını çekmek üzere taravertenlerin alt tarafında yolun hemen yanına yapılan parka gittik.
Hava kararmaya başlamasından gurup zamanından tam karardığı zamanlarını resimlemeye çalıştık. Tabi bizlerde ailecek bol bol çekildik.
Bu arada makineye ayak koyup karşısına geçip çekilmek istediğimizde park görevlisinin yanımıza gelip yasak olduğunu söylemesi ile bir yaşımıza daha girdik. Gerçi ülkemizde her zaman yeni yeni kurallar öğrenmek o kadar kolay ki !...
Meğer fotoğraf makinesine ayak (tripod) koyup resim çekmek istersek bu profesyonel resim çekmeye giriyormuş ve Denizli Valiliğinin ve Pamukkale Kaymakamlığının emri ile yasaklanmışmış….
Ne diyelim şimdi !?...


(ÖNEMLİ NOT: BU RESİMLER AYAKSIZ (TRİPODSUZ), AMATÖRCE VE ANI AMAÇLI ÇEKİLMİŞTİR. BU PAYLAŞIMDAN HERHANGİ BİR ŞEKİLDE GELİR ELDE ETMEK AMAÇLANMAMIŞTIR !...)




12 Kasım 2009 Perşembe

Pamukkale Antik satış mağazası

Pamukkale Antik satış mağazası

Müzesini, antik kenti ve antik havuzu dolaştıktan sonra, müze alanının karşı tarafında ağaçlar altında bulunan satış mağazasını de ziyaret ettik. İçinde bulunan el emeği göz nuru cam-deri-tahta eserlerin yanında imitasyon ürünlerin de sergilenip satıldığı, ferah ve güzel döşenip planlanmış olan mekandan, gerek ürünlerin göz alıcılığı gerek ise çalışanların da yakın ilgisi ile biraz zor ayrıldık.

10 Kasım 2009 Salı

Pamukkale Hierapolis Antik Havuz

Pamukkale Hierapolis Antik Havuz

Akülü araç ile gezimizin sonunda bizi Antik Havuz önünde bırakmasını rica ettik. Teşekkür edip indiğimiz araçtan Antik Havuz’a giriş yaptık. İsteyenlerin kabinlerde üstünü değiştirip havuza girebildiğini, isteyenlerin havuz kenarında bulunan kafetaryada oturup sıcak soğuk bir şeyler içip veya yemek üzere yarı açık ve kapalı mekanlarda oturabildiğini gördük.

Meğer özellikle Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hierapolis ve çevresi tam bir sağlık merkezi durumundaymış. O yıllarda antik kente ve etrafına kurulan 15’ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmıştı. Bugün antik havuzu meydana getiren İ.S. VII. Yüzyılda oluşan depremmiş. Sütunlu caddenin yanında yer alan sivil agoraya ait ion düzeninde yapılmış olan (İ.S. I.yy) portik (üstü örtülü, önü sütunlu açık galeri) bu deprem sonucunda oluşan kırık içinde meydana gelen havuzun içine yıkılmış.

Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın tedavisi konusunda da etkiliymiş. Bu konuda yapılan araştırmalara göre Antik Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere çok iyi gelmekteymiş. Bu da Roma Dönemi’nden itibaren Antik Havuz’un etrafında sürekli olarak sağlık merkezlerinin kurulmasının nedenini açık bir şekilde ortaya koymaktaymış.


Kleopatra’nın havuzu olarakta adlandırılan bu havuzun suyu hakkında edindiğimiz bilgiler:
Termal havuzdaki su sıcaklığı 36 C°- 57 C°, PH değeri 5,8, radon değeri 1480 piccocuri/ litredir. Kaplıca suları, bikarbonatlı, sülfatlı, kalsiyumlu, karbondioksitli, kısmen demirli ve radyoaktif bir bileşime sahiptir. Aynı zamanda buradaki sular banyo ve içme kürlerine de elverişli olup, 2430 MG/litre eriyik mineral değerine sahiptir.

8 Kasım 2009 Pazar

Pamukkale Hierapolis Antik Kent Gezisi

Pamukkale Hierapolis Antik Kent Gezisi

Bu sene gene Pamukkale müzesini gezerken zamanın yetmediğini, görevlilerin öğle mesai arası geldiği için kapanacağını anons etmeleri ile haberdar olduk. Geçen sene de mesaiye yetişemediğimiz için gezemediğimiz müzeyi terk etmek zorunda kaldık.
Neredeyse birçok yazımızda hep yazdığımız gibi, hiç olmazsa yazın turizm mevsimi olarak kabul edilen dönemlerde müzelerin mesaisinin devamlılığının sağlanmasını dile getiriyoruz. Bu nedenle birçok ilde birçok müzeyi ziyaret edemedik. Bakalım bu durum ne zaman arzu ettiğimiz gibi olacak !...
Neyse, gene böyle müze gezimizi aceleye getirip öğle mesaisi için eksik bitirip çıkmak zorunda kalınca, travertenlerin üst ön kısmında bulunan banklara oturup hem dinlenmek hem de manzarayı seyretmek istedik.
O arada, valilik il özel idare tarafından görevlendirilmiş akülü gezi ve seyir arabasını görüp, Antik kenti gezebilmek için ücretimizi ödeyip (kişi 1 tl.) bindik.
Eski Pamukkale Hierapolis Antik kentinin kalıntılarını, nekropolünü, yaklaşık 1 km uzunluğundaki kentin en önemli ve geniş ana caddesini, Agora’nın yıkıntılarını, sütun gövdeleri, zeytinyağı üretim alanlarını ve antik tiyatroyu seyrederek gezdik. Gezerken sürücü görevli bey bir yandan da bizlere bilgiler aktardı, yönelttiğimiz sorulara cevaplar verdi, konuya hakim ve bilgi sahibi olması bizim de yeni bilgiler edinmemize vesile oldu.

Aslında o yorgunluğun üzerine bu araçla gezmek iyi oldu, gidecek olanların bunu da not almalarını istiyoruz.
Araçla gezerken çekebildiğimiz görüntüleri de sizlerle paylaşalım.



6 Kasım 2009 Cuma

Pamukkale müze ve tarihi yerleri

Pamukkale müze ve tarihi yerleri

Travertenlerin bulunduğu tepenin üst kısmında bulunan Hierapolis Kentinin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı, 1984 yılından bu yana Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermekte.


Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia , Colossae, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürüksu vadisi) kentlerinden gelen eserler de bulunmaktadır. Ayrıca Tunç Çağı’nın en güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü’nden elde edilen eserler müzenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Caria, Pisidya ve Lidya bölgelerindeki bazı yerleşimlerden ortaya çıkarılan eserler Hierapolis Müzesi’nde toplanmış ve sergilenmektedir. Hierapolis Hamamının bölümlerinden olan üç kapalı mekan ile doğu bitişiğindeki kütüphane ve gymnasium olarak bilinen açık mekanlar müze teşhir alanları olarak düzenlenmiştir. Açık teşhirde sergilenen eserler daha çok mermer ve taş eserlerdir.

Hierapolis ve Laodikeia kazılarından çıkan eserlerden oluşmakta olan Lahitler ve Heykeller Salonu, İ.Ö. IV. binden beri birçok uygarlığa damgasını vuran küçük buluntular sergilenmekte olan Küçük Eserler Salonu, Hierapolis Tiyatrosu’nun sahne binasının fasadını (önyüz, cephe) süsleyen eserlerin birçoğu restore edilerek sergilendiği Hierapolis Tiyatrosu Buluntuları Salonu bulunmaktadır.

Karahayıt yolu tarafından girilecek olursa antik kentin girişinde kral mezarları ile gladyatör lahitleri bulunuyor. Ayrıca eski yerleşimin değişik yerlerine dağılmış durumda bulunan kalıntı ve buluntuların yanında kayaların üzerinde termal suyun dağılımını sağlayan kanalların da açılmış olduğu görülebilmektedir.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Denizli – Karahayıt

Denizli – Karahayıt

Sabah otelde kahvaltı yaptıktan sonra gezip planlarımızı yaparken, Karahayıt'ı görüp görmediğimiz sordular. Bilmediğimizi görünce muhakkak görmemizi önerdiler ve yolunu tarif ettiler.
Tarif edilen yolu takip ederek Karahayıt Kasabası içinde bulunan, Denizli’ye 23 km, Pamukkalenin yaklaşık 5 km. kuzeyindeki, Kırmızı su travertenleri 60 derece sıcaklıkta çıkan termal su çevresinde oluşmuş. Termal suyun içindeki maden oksitleri nedeniyle kırmızı, yeşil ve beyaz renkli traverten tabakaları oluşturmaktadır. Yakın zamana kadar daha çok iç turizme hizmet veren Karahayıt kaplıcaları artan konaklama tesisleri ile önem kazanmış ve Pamukkale'den sonra turizmdeki yerini almış. Karahayıt kırmızısu travertenleri yaklaşık 500 m² lik bir alanda bir parkın içinde yer alıyor. Bize göre doğal güzelliği bakımından ilin görülmeye değer önemli turizm beldelerinden birisi.
Gerek ulaşımın kolay olması gerekse ev tipi pansiyonlar ve apartlardan 5 yıldızlı pansiyonlara kadar her bütçe ve konfora uygun konaklama seçeneklerinin olması bu kaplıcaları çok cazip kılıyor. Dolaşırken gördüğümüz fiatlar oldukça uygun ve cazipti. Bazı oteller kahvaltı dahil 35 tl. fiatlar asılmıştı. Hatta bazılarında çift kişi daha uygun olanları da vardı.


Hem kaplıca suyu hem de çamuru kullanılıyormuş. Radyoaktivitesi yüksek olan kaplıca suları, kalp, damar sertliği, yüksek tansiyon, romatizma-siyatik, deri sinir, lumbago, gibi hastalıklarla uyuz, sivilce, kaşıntı gibi deri hastalıklarına karşı tamamlayıcı tedavisinde olumlu etkileri görülmekteymiş.
Çamur içerdiği bio minaraller vitaminler humik asit linginin humin petkin özellikleri cildi yenileyen hücreleri harekete geçiriyor ve cilde doğal bir güzelliğe kavuşturuyormuş. Derideki atık toksinler atılıyor artık derilerin vücut tarafından atılması sağlanıyormuş.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Pamukkale ve travertenler

Pamukkale ve travertenler


Denizli ilinde bulunan Türkiye'nin en tanınmış doğa harikası olan Pamukkale, yeraltı kaynak sularının içerdiği kireçten oluşmuş havuzları ile yerli yabancı birçok insan ilgisini çekiyor. 2700 metre uzunluğunda ve 160 m yüksekliktedir. Parlak beyaz rengiyle Pamukkale'yi 20 km uzaklıktan dahi görmek mümkün. Denizli tarafından Pamukkale yoluna girilince karayolundan çok net görülebilmektedir.
Eskiden var olan oteller kamulaştırılarak alanlar temizlenmiş, düzenlenmiş ziyarete ve gezilmeye çok daha uygun hale getirilmiş.
Su kaynaklarından su sevki planlanarak küçük havuzların daha da beyazlaşması sağlanmış. Üst kısma yapılan parklardaki düzenlemelerde bulunan banklarda oturarak etrafı, ovayı ve yol ile travertenlerin arasına alt tarafına yapılmış büyükçe seyir ve yüzme havuzları seyredilebiliniyor.



**

Edindiğimiz Bilgiler:

Traverten sözcüğü, İtalya’da geniş traverten çökeltilerinin bulunduğu Tvoli’nin, Roma zamanındaki adı ‘Tivertino’dan gelmektedir. Traverten çok yönlü, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı, kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile oluşan bir kayadır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35 – 100 °C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunmaktadır. Pamukkale termal kaynağı, bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir. Kaynak, antik devirlerden beri kullanılmaktadır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 m uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelmekte ve buradan 60-70 metrelik kısmı çökelmenin olduğu traverten katlarına dökülür. Burada su, ortalama 240-300 m yol kat eder. Kat kat havuzcuklarında ve kat kat seddelerinde, çökelmekte olan kalsiyum karbonat, başlangıçta bir jel halindedir. Zaman içerisinde sertleşmekte ve ‘Traverten’ olmaktadır.
Termal kaynak suyunun, normal şartlara dönüşmeye çabalaması çökelmeye ve traverten oluşumuna sebep olmaktadır. Termal sudaki kalsiyum bikarbonatın aşırı miktarda bulunması ve suyun yüzeye çıkışı sonucu karbondioksit açığa çıkar ve kalsiyum karbonat çökelir. Çökelme termal sudaki karbondioksitin havadaki karbondioksit dengeye gelinceye kadar devam etmektedir.

Beyazlığın oluşumunda, hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkilidir. Yerinde yapılan analizlerde, kaynak başındaki suyun karbondioksit miktarı ortalama 725mg/1 iken, suyun travertenleri terk ettiğinde bu miktar 145mg/1'e düşmektedir. Keza kalsiyum bikarbonat da benzer şekilde 1200 mg/1'den 400 mg/1'e düşmektedir. Keza Ca 576/8mg/1'e düşmektedir. Bu analiz sonucuna göre, 1lt. sudan traverten üzerine 499.9mg. CaCO 3 çökelmektedir. Bu miktar 1 1/sn. su için günde 43191g. çökelme demektir. Ortalama yoğunluğu 1.48g/cm 3 alan kaplar. Suyun ortalama debisi 466.21/sn. olduğuna göre 13584m 2 alan beyazlatılabilecektir. Pratikte bu şartları yerine getirmek güçtür. Ancak bu teorik yaklaşıma göre yılda 1mm. kalınlığında 4.9km kare alan beyazlatılabilir.