SEYYAH & SOFRAM...
30 Nisan 2008 Çarşamba
İstanbul Turu - Topkapı Sarayı 2 Maket -
- Topkapı Sarayı 2 Maket -
Ramazan Bayramının ilk günü olması ve bizlerinde oldukça erken gitmemiz nedeni ile etraf sakindi. Fazla kalabalık yoktu. Birde bayram olduğu için şansımıza giriş ücretleri alınmıyordu ki bunun faydasını birçok müzeye girerken gördük ve de çok çok memnun kaldık hani….
İlk girişte hemen sağ tarafta cam muhafazalar içinde sarayın yerleşim planı, maket halinde yerleştirilmişti. O yolu takip ederek yan tarafta cam vitrinler içinde saltanat arabaları yerleştirilmiş. Kapısı kapalı olduğundan sadece dışarıdan camlardan çekebildiğimiz kadar resim çektik.
28 Nisan 2008 Pazartesi
İstanbul Turu - Topkapı Sarayı 1 Giriş -
- Topkapı Sarayı 1 Giriş -
Ertesi sabah kahvaltımızı yapıp hemen otobüsümüze binip ilk durağımız olan Topkapı Sarayına yollandık. Gene planlama yapıp bir zaman ve buluşma noktası belirleyip ellerimizdeki gezi notları ile gezimize başladık.
Zamanın ihtişamını daha giriş kapısından belli eden bir yapı. İlk girişte daha sizi cezbediyor. Yüksek ve kalın duvarlar, arkasında olan yaşamı saklayıp korurken neleri ne kadar kuvvetle saklayıp gizlediğini de ortaya koyuyordu.
Düzenli ve bakımlı bir bahçe, arasında temiz yürüyüş ve gezi yolları, sabahın ilk saatlerinin temiz ve diri havası, içerinin görünümü ile birleşince seyir bayağı zevkli oldu.
Topkapı Sarayının etrafını çevreleyen surların uzunluğu 5 km. yi buluyormuş.
Bu surlar Fatih zamanından kalmış. Yani Fatihten sonraki bütün sultanları görmüşler. Üzerinde 96 adet kule varmış. Gülhane parkının girişindeki duvarlar da bu surlara dahilmiş. Surlarda 16 tane irili ufaklı kapı varmış. Ancak bunların büyük bir kısmı halen ortada yokmuş. Gülhane parkı girişindeki kapıya Soğuk çeşme kapısı deniyormuş.
26 Nisan 2008 Cumartesi
İstanbul Turu - Taksim -
- Taksim -
Akşam üzerine doğru ulaştığımız İstanbul’da, önce kalacağımız Fındıkzade’deki otelimize gittik. Odalar belirlendi, kartlar alındı. Hemen günü yorgunluğunu atabilmek için duşlar alındı ve akşam yemeği için otelin lokantasında bizim tur grubuna ayrılmış masalara kurulup yemeklerimizi yedik.
Arkasından serbest zaman için aramızda yapılan görüşmelerde gece Taksim’i dolaşalım fikri kabul gördü.
Otobüsümüze binip Taksim meydanına gittik bir buluşma noktası ve zaman belirleyip dağıldık. Bizler ailecek İstiklal caddesinin gece görünümünü albenisi ile gecesinin ortaya çıkardığı görüntüleri için yürümeye başladık.
Gece birçok görüneni örter, birçok görünmeyeni de açığa çıkartır derler. Bizler de bunları bu kısa dolaşma esnasında açıkça gördük !...
Gene de görülmesi gerektiğine inandığımız tarihin geçmişinden günümüze kadar gelmiş yapılar ile yaşamın o zaman dilimindeki yansımalarını seyreyledik.
Beğendiğimiz görüntüler de oldu, bize oldukça itici gelen görüntülerde…
Burası hakkında bilgi eklemek istemedim zira bu konuda epeyi bilgi internet ortamında istenildiğinde bulunabiliyor, aslında gözlemlerimiz aktarmak istiyordum fakat bu görüşler kişisel olacağı için vazgeçtik. Çünkü görünenler, bakana ve değerlendirenlere göre değişim gösteriyor. Gene de gecenin kendine has ışıklarında farklı, canlı ve hareketli bir yerdi, diyelim…
24 Nisan 2008 Perşembe
İstanbul Turu - Ağva -
- Ağva -
Sakin bir şekilde başlayan yolculuğumuz Karadenizin baharının kendine has renkleri arasında devam ederek bizleri Ağva ilçesine ve sahiline getirdi.
Ağva bir yanında Yeşilçay, diğer yanında göksu dereleri, yeşilin binbir tonunu içinde barındıran ormanları ve Karadeniz'e bakan altın sarısı kumsallarıyla bir yer…
Ağva, Karadeniz kıyısında 3 km. uzunluğunda kumsala sahip. Yerleşim yerleri çoğunlukla hayli içeride ve çamlıkların arkasında yer aldığı için burada deniz kirliliği yaşanmıyor. Kumsalı ise tertemiz görünüyordu.
Deniz fenerinin bulunduğu dolgu iskeleden yürüyüş yaparak etrafı ve koyu seyrettik.
Derenin kenarında bulunan balıkçı lokantaları ile tekneleri hazırlıklara başlamış, balık yemek isteyenleri davet ediyorlardı. Sabahın erken saatleri olmasına karşılık bayağı da insan vardı. Havanın da nispeten güzel olması kişileri ailecek sahil yürüyüşleri yapmalarına da fırsat vermişti.
Oradan tekrar yola çıkıp Ağvanın Göksu deresinin bulunduğu kısmına gittik. Orası da ayrı bir güzellik içindeydi. Bir İstanbul Masalı dizi filmini çekildiği söylenen yerleri gezdik. Kıyılarında bulunan lokanta ve çay bahçelerinde ise keyif yapanlar vardı.
22 Nisan 2008 Salı
İstanbul Turu - Kefren -
- Kefren -
Kerpe’den ayrılıp yola koyulduk. Kefken, Kerpe'nin yanıbaşında. Balık buradan geliyor ama Kefken'de pek fazla tesis yok. Kalacak bir otel ve tek tük balıkçı lokantaları var. Kıyı yerleşimleri arasında en gelişmiş tatil merkezlerinden biri olduğu söylenen Kefken sakin bir kıştan sonra huzurlu bir yaz tatil beldesi oluyormuş.
Gittiğimiz zamanda oldukça sakindi. Gerçi Ramazan bayramının ilk günü ve ilk saatleriydi. Tek tük kişiler, birkaç açık dükkan, limanında bekleşen tekneler, henüz açılmamış olan sahil çay bahçeleri ile lokantaları vardı.
20 Nisan 2008 Pazar
İstanbul Turu - Kerpe –
- Kerpe –
Geçen sene Ramazan Bayramında hafta sonuna gelmesi ile bir fırsat doğdu. Bizler gibi gezmeyi seven bir ailede olunca hemen bir yerleri düşünmeye başladık. En son 20 yıl kadar önce bir müddet kaldığım İstanbul’a daha sonra ancak mesleki kongreler nedeni ile bir iki defa gitmiş ama gezmeye zaman ve fırsat bulamamıştık.
Bir ara günübirlik gitmiş ama bol bol kaybolmuş, yolları zor bulmuş o can sıkıntısı ile neredeyse kaçar gibi ayrılmıştık.
Bu sefer kızlarımızın da isteği ile gitmeyi düşündük ama deyip durduk. O sırada bir tur düzenlendiğini, kayıt alındığını öğrenmiş hemen gidip şartları ve turun gezi planını öğrenmiştik.
Ramazanın son günü iftarımızı yaptıktan sonra, gece 23,30 gibi tura katılanlarla buluşup yola koyulduk. İlk başlarda karşılıklı kendimizi tanıtıp tur planı hakkında görüşler tartışıldı ve kararlar verildi.
Sakin bir yolculukla sabahın ilk ışıklarında Kerpe’ye ulaştık. Kerpe, Karadeniz'in en kuytu koylarından birine kurulu, ormanlık içinde bir belde, tertemiz, durgun ve sığ bir deniz, sahili sağlı sollu balık lokantaları ile dolu. Bir sahil lokantasında sabah kahvaltısını yapıp, hemen etrafa dağıldık. Oradaki lokanta sahipleri ile de bayramlaştıktan sonra nereleri görebileceğimizi sorduk.
Bize hemen Kerpe burnu arkasındaki Miço Limanı'nın anıt kayalarını önerdiler. Bir kısım arkadaşlar sahilde yürümeye giderken biz sola dönüp yukarı doğru yürümeye başladık. Merakla giderken yolun sonunda çok çarpıcı görünümlerle karşılaştık. Kerpe kayalıkları o kadar güzel ve değişik bir görünümle karşımızda duruyordu…
Yıllar içinde denizin şekillendirdiği kayalar, Kerpe'de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Kayalar tamamen doğal hali ile korunmuş olsa da, etrafta çöpler eksik değil. Böylesine bir güzelliğin nasıl kirletilebildiğine hayret etmeden geçmek zor.
Basında ilk kez fotoğraflarının HALUK ÖZÖZLÜ tarafından çekilip yayınlandığını öğrendiğimiz bu kayalar muhakkak görülmeli…
Bol resim çekip otobüsümüzün yanına geldiğimizde bir hoş sürpriz bizi bekliyordu, turu düzenleyen Mustafa bey elinde bir kutu çikolata ile bizleri beliyordu. Herkes önce çukulatalarını aldı sonra bayramın ilk günü herkes birbirini kutlayıp, sağlık dileklerini paylaştı.
Otobüse binip herkes nereleri gördüğünü paylaşınca bu kayalıkları bizden başkasını görmediğini anladık. Hele orada çektiğimiz resimleri gördükçe de bayağı üzüldüler.. Daha sonraki bazı gezi turlarında da farklı yerleri ve görüntüleri bulduğumuzu görünce bazı arkadaşlar yanımızdan ayrılmaz oldular…
İşte o görüntüler, beğenmeniz umuduyla…
18 Nisan 2008 Cuma
Havza
Havza
Samsun’a 85 km. mesafede olan bu şirin ilçe kaplıcaları ile de bilinir. Soğuk ve karlı bir kış günü, arkadaşlarımızla toplanıp gene yollandık. Havanın soğuk, mevsimin kış olması nedeni ile zorunluluklar dışında etraf sakindi. Kaplıca bölgesinde oteller de öyle.
Evler sıkı sıkı kapanmış, bacaları dumanlı yanan sobaları gösteriyordu. Tek tük insanlar karlı kaldırım kenarlarında yürüyordu. Havza Atatürk Evinin ( HAVZA ATATÜRK EVİ) de dışarıdan bir resmini çekip, yenilenmiş tren istasyonuna döndük.
Tam emin değilim fakat ilk olarak 1926 yıllarında başlatılan bir çalışma ile bu hat yapılmaya başlanmış. Yıllar boyu verilen uğraşlar, emekler, çekilen meşakkatler sıkıntılara rağmen ne yazık ki artık günümüzde raylı sistemde ulaşım gönlümüz arzu ettiği seviyede değil. Gene de birçok yerde gördüğümüz tren istasyon binalarının metruk, yıkıntı haline göre şeklen de olsa yenilenmiş olması ve hizmet binası olarak işlev görmesi sevindirici…
Biraz daha ilçede dolaşarak Samsun’a dönüşe geçtik.
Daha fazla bilgi isteyenler için:
16 Nisan 2008 Çarşamba
Vezirköprü 5
Arastadan çıkıp küçük şirin ilçe çarşısında dolaştık. Sadece yayaların gezebildiği bu çarşıda insanların şartları gereği ihtiyaç duyabileceği eşya ve malzemeler satılıyordu. Sakin bir havası ve sizi rahatsız etmeyen esnafı var.
Daha sonra tekrar abamıza binerek ilçe de eski evleri aramaya başladık. Başımızı nereye çevirsek bir örnekle karşılaştık. İçlerinden bir tanesinin yenilendiğini gördük. Bu arada tesadüfen Hacı Abdullah Derici malikânesi diye tabela konulmuş, 1903 yılında yapılmış bir evle karşılaştık ki oldukça geniş bir alanı kaplıyordu.
Bir parkın ortasında 1578 ile 1661 yılları arasında yaşamış olan KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA ANITI gördük. Park, Belediye Parkı imiş. 1958 yılında ilçe halkını yardımları ile yapılmış.
Gene Fazıl Ahmet Paşa Mahallesinde 1662 yılında Fazıl Ahmet Paşa tarafından yaptırılmış olan, çatısı kurşunla kaplı iken 1877-78 Osmanlı Rus savaşları sırasında kur- şunları alınıp çatısı kiremitle örtülmüş TAŞ MEDRESE ile karşılaştık. 1943 depreminde çatlamalar olmuşsa da restore edilerek orijinalliği muhafaza edilmiş. 1964 yılına kadar çeşitli amaçlarla kullanılan Taş Medrese, bu tarihten sonra Kültür Bakanlığına bağlı Halk Kütüphanesi Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmaktaymış. Kütüphanede 12 oda ve 20 bin kitap bulunmaktaymış. Ayrıca bir yılda kütüphaneyi 70 bin okuyucu ziyaret etmekte ve faydalanmaktaymış. Aynı anda 350 okuyucuya hizmet verebilen kütüphane 2002 yılında iç avludaki sütun araları ahşapla birleştirilerek restore edilmiş.
Bu dolaşma esnasında bir evin yan duvarında 1945 yılına ait yapım tarihi ve zamanı simgeleyen saat sarkaçları şekillerini de görüp resimledik.
Gene yol ararken bu sefer Saat Kulesinin yanına çıktık ve giriş kapısındaki kitabeyi de çektik. Üzerindeki tarihe göre hicri 1322 (miladi 1904) yılında yapıldığı yazıyordu.
Eğer ilçeye yolunuz düşerse, gözlemleyebileceğiniz ve ilginizi çekebilecek birçok görünümü görüp gezebilirsiniz.
14 Nisan 2008 Pazartesi
Vezirköprü BEDESTEN VE ARASTASI
İlçe merkezinde, Çarşı içinde dolaşırken karşımıza çıkan taş kemerli kapıdan girince, yeniden yapılandırılmış, iki taraflı dükkanların yer aldığı bir mekana girdik. Burası Köprülü Mehmet Paşa'nın eşi Ayşe Hanım'ın babası Yusuf Ağa'nın 1660 yılında yaptırdığı bilinen bir bedestenmiş.
İç ve dış bedesten olmak üzere iki bölümden oluşmakta. Dört tane giriş kapısı ve içerisinde 110 dükkânı bulunmakta. İç bedesten geçmişte kervansaray olarak kullanılmış. Bedesten Ayşe Hanım tarafından vakfedilmiş. Arasta bölümü Bedestenin çevresinde gelişmiş.
Dört yandan basık kemerli kapılarla girilen bedesten kare planlı dört kubbeyle örtülü muazzam bir yapıda. Kubbeler duvarlara bitişik tuğla kemerlere oturtulmuş. Kemer pandantif (kubbeleri tutan kemer ya da duvarların birleştiği köşelere konan üçgen biçimli kısımlar) ve kubbeler düzgün tuğla örgüsüyle güzel bir görünüm arz etmektedir. Ana kubbeyi taşıyan tuğla kemerin ortada dayandığı bölümde içeri girinti yapan kare mekân küçük kubbeyle örtülü. Dışarıdan ana kubbeler arasında görülen bu bölüm dua kubbesi deniliyormuş. Yuvarlak kubbeli kapılarla girilen arastanın kuzeyinde tonozlu (koridorların, uzun ince mekanların üzerinin örtülmesinde kullanılan bir çatı biçimi, içi boş bir silindirin üst yarısı) dükkanlar yer alır. Bedestene bakan yüzdeki dükkânlar yer kazanmak amacıyla üçgen biçiminde yapılmış. İç Bedesten olarak adlandırılan Kervansarayın ülkemizde tek sütun üzerine 4 kubbeli tek kervansaray olduğu iddia edilmektedir. Sütun içerisinde gizli bir oda bulunmakta olduğu da söylendi.
Burasının içinde değişik bir şekilde üretilmiş semaverler vardı. Çoğu dükkan soba ve bunu yan ürünlerini satıyor ve yapıyorlardı. Ayrıca arka çıkışına doğru kasap ve et lokantalarını gördük. Burada et yemekleri hem çok ünlü hem de uygun bir fiyatta.
Arka kapıdan çıkınca gene çarşının bir devamı ile karşılaştık. Sol yan tarafında hamamın kubbesi görünüyordu. Resim çekerken orada bulunan bir lokanta sahibi, (Şirinel Kasabı ve lokantası) sağ olsunlar, arzu edersek üst teraslarına çıkarak çekim yapabileceğimizi söyledi. Üst kattan ilçenin genel görünümü yanında hem hamamın hem de bedestenin görüntülerini çektik. Biraz sohbet ettik, bilgiler verdiler, buradan tekrar teşekkürlerimizi iletelim.
12 Nisan 2008 Cumartesi
Vezirköprü 3
İlçede geçmişin izleri hala duruyor. Ya korunulmuş ya da bir şekilde kurtulmuş !... Evlerin görünümleri çok güzeldi, bakımsız olmalarına rağmen. Gerçi bu izafi bir değerlendirme, biz bu tip yapıları ve yapılanmaları beğeni ile izliyoruz. Neredeyse bir yüzyılı deviren bu yapıları, yapıldığı zamanın şartlarında düşünmek ayrı bir özellik…
Evlerin öne çıkmış balkonları, cumbaları, evin her tarafını aydınlatacak şekilde yerleştirilmiş pencereleri, giriş kapılarında farklı sesler çıkartacak şekilde yerleştirilmiş kapı tokmakları, bir başka evin havasını, güneşini, görüş alanını kapatmayacak şekildeki yerleşimi…
Gene ilçe merkezinde bir alanda bir saat kulesi gördük. Bu yapı, 1906 yılında Abdülhamit devrinde, Sivas Valisi Reşat Akif paşa tarafından yaptırılmış.1943 depreminde büyük hasar gördüğü için 1959 yılında tamiratı yapılmış. Dört tarafında yer alan saatleri çalışır vaziyette olduğu söylendi.
Sadece yayaların dolaşabildiği küçük şirin bir çarşısı, bu çarşının devamında Arastası (Bedesten), arka kapıdan çıkınca yenilenmiş olan Hamamı, restorasyonun devam etiği söylendiği için gezemediğimiz Kervansarayı, ahşap ve tuğla birlikteliğinin işçiliğini yansıtan eski yapıları ile birkaç resim…
10 Nisan 2008 Perşembe
Vezirköprü 2
Vezirköprü 2
Samsun’a uzaklığı yaklaşık 115 km. olan ilçe, 25.000 nüfusa sahip, Vezirköprü ilçesi, Orta Karadeniz Bölümü'nde, Kuzey Anadolu Dağları'nın ikinci sırasının Aşağı Kızılırmak vadisi çevresine rastlayan (Kuzey Anadolu Dağları'nın ilk sırasını oluşturan dağların orta kesimlerinde, doğusunda Canik Dağları, batısında Küre ve İsfendiyar Dağları'nın bulunduğu saha) kıyı ardı kesiminde yer almaktadır.
Denizle kıyısı olmayan, ancak Altınkaya Baraj Gölü'nün önemli bir alanı sınırları içinde bulunan ilçenin merkezi kısmı ile Karadeniz kıyıları arası kuş uçuşu uzaklık yaklaşık 55 km kadardır. Tabanında Vezirköprü Ovası'nın bulunduğu bu havzanın çerçevesini kuzeyde üzerinde aşınım yüzeylerine yer veren Canik Dağları'nın batısı ile İsfendiyar Dağları'nın doğusuna ait yüksek sahalar, güneyde Tavşan Dağı kütlesi, doğuda Ladik-Havza depresyonunu birbirinden ayıran eşik sahası ile batıda Ilgaz masifi meydana getirir. Vezirköprü şehri, etrafı dağlık alanlarla çevrilidir.
Dağı, doğu-batı uzanımlı ve en yüksek zirvesi 1791 m yükseltiye sahip olan Kunduz dağı, mesire yerleri ile de bilinmektedir.
Ana yoldan sola dönerek girdiğimiz ilçenin yeni yapılanması, halen de yapılmakta olan çok katlı binaları ile karşılaştık. İlçeye göre normal genişlikte olan yollar sakin ama her tarafta olduğu gibi araç doluydu. Aklınızda olsun, Samsun karayolundan bu tarafa döndüğünüzde aracınızın deposu nispeten dolu olsun, zira uzun mesafede benzinlik yok.
Merkezi olarak gördüğümüz meydan kısmında polis karakolu, hükümet binası ve belediye binası diye tahmin ettiğimiz binalar vardı. Bunların bulunduğu alanın ön kısmında da bir Atatürk anıtı gördük. Bu anıt 1981 yılında, o zaman kaymakam olarak görev yapan Haydar Keskin tarafından temeli atılmış, 2,60 m. yükseklikte, orman Yüksek Mühendisi İsmail SEVCAN tarafından projesi yapılmış olan kaideye oturtulmuş. Anıtı Heykeltıraş Rahmi Ertemiz yapmış. Pirinç dökümü İstanbul'da Mehmet Tevfik Koç tarafından yapılmış.
Hastahane önü, Adliyesi, parkı ve pazar yeri ile genel görünümlerle birkaç resim…
8 Nisan 2008 Salı
Vezirköprü 1
Şubat ayı içinde bir vesile ile Vezirköprü ilçesine gitmemiz gerekti. Yola çıktığımızda mevsimin de gereği her taraf kar içindeydi. Yolun açık olması, gene mevsim şartlarından dolayı da araç trafiğinin nispeten sakinliğinden rahat bir yol yaptık. Bu arada da bol resim çektik.
Yol, kar ve görüntüler…
(Bu gezinin yazı ve resimleri devam edecek...)
6 Nisan 2008 Pazar
Yol üstünde bir Kavun Sergisi
Ankara’dan dönerken Sungurluyu geçtikten sonra Çorum’dan önce Yozgat sapağına yakın olan bir yerde, yaklaşık birkaç km. ye yayılmış olan ve genelde çoğunlukla bu mevsimde tezgâh açan sergiciler bulunur.
Sergilerinde mevsim ya da kış kavun karpuzu ile meyvelerin yanında kabakları da sergilerler. Her zaman olmasa da bazen durur bagajda kalan yerleri de buradan aldığımız mevsimlik ve kışlık kavun ve karpuzla doldururuz.
Mevsimlik olanları arzu ettiğimiz zaman keser yeriz. Diğerlerini ise balkonda ya da serin bir yerde birkaç ay bekletir olgunlaştıkça keser yeriz hem de kışın ortasında…
Bu sefer durduğumuz serginin yanında da 2 tane minik kedi yavrusu vardı. Bizler durunca hemen yanımızda bittiler. Öyle şirinlerdi ki, ama garipler açlıktan bir güzel kavun yemeleri vardı görülmeye değerdi. Eşim dayanamadı yanımızda bulunan ekmeklerden ufalayıp verdi. İkisine de yetecek kadar olmalarına rağmen minik patileri ile birbirlerini kafalarına vurarak nasıl giriştiler… Az sonra da minik mideleri dolunca da tabi oyun için ayaklarımızın dibinde bitiler.
Ama yolcu yolunda gerek diyerek onları okşayıp yolumuza devam ettik…
İşte o görüntülerden bazıları…
4 Nisan 2008 Cuma
Doğal Güzellikler
Çorum yakınlarında sungurlu civarında ana yolun kenarlarında çok güzel tadı olan üzüm bağları da vardır. Yıllardır buralardan geçerken her dönemine denk geldik. Budama zamanı, bakım zamanı, gübreleme ve ilaçlama zamanı ve tabi toplanma aşamasında yeme zamanı.
Bu aylarda da o civarda bulunan bir dağın eteklerinde içinden sızan kaynak sularının dağın içinde bulunan kireç veya benzeri bir maddeyi de eritmesi ve dışarı dereye sızarken bunlarında hava ile temasından dolayı beyazlaşması ile değişik ve güzel görünümler meydana gelir.
Çoğu zaman çok arzu etmemize rağmen ya rast gelemeyiz ya da rast gelsek de resim çekmeye uygun şartlar olmaz. Bu sefer havanın da açık ve yolun da uygun olması ile resimleme şansımız oldu. Her ne kadar az bir görüntü olmasını çekebilsekte bir fikir verebileceğini düşünerek çektik.
Bu arada yazın kuruyan bazı dereler az da olsa sularına kavuşmaya başlamıştı. Su olmadığında yol geçen dereler şimdilerde ancak yüksek araçların geçmesine müsaade eder olmuşlar. Bizlere de taşların üzerinden atlamak kaldı tabi…
1 Nisan 2008 Salı
Ankara'dan Sonbahar....
Her mevsimin kendine göre güzellikleri var ve her bir ayrı yerde de bu güzellikler farklı görünümleri bürünürler.
Sayfalarımızı takip eden arkadaşlar artık biliyorlar ki, zaman zaman kalp pilimin kontrolü için Ankara’ya gitmem gerekiyor. Bu sefer de geçtiğimiz 2007 yılının Ekim ayının son günlerinde gittiğimiz bu şehirde kaldığımız yerin bahçesinde, sabahın erken saatlerinde güneşin ilk ışıklarının da etkisi ile daha da güzelleşen görüntüleri görünce dayanamayıp resimledim.
Zaten genel olarak yazın bitimi ile sonbaharın başlaması sırasında değişen tabiatın kendine has yansımalarına dayanamam…
Umarım sizlerinde beğenisini alabileceğini düşündüğüm görüntüleri paylaşmadan duramadım…