SEYYAH & SOFRAM...
30 Nisan 2009 Perşembe
Antandros ve nekropolü – 2
Hemen arabamıza atlayıp Altınoluk tarafına doğru yollandık, birkaç km. sonra gene yolun sağ tarafında kazı yazısını görüp içeri girdik. İçeride daha önceki kazı alanında yol gösteren kişi de vardı. Yanındaki bey de projeyi yürüten Doç. Dr. Gürcan Polat Bey’miş.
Kendilerinden müsaade isteyerek hemen nekropolü resimlemeye başladı.
Daha fazla bilgi için: Antandros
28 Nisan 2009 Salı
Antandros ve nekropolü 1
Bugün Güre dönüşü yolun hemen sağ tarafında eşimin görmüş olduğu bir yazı ile durup, yaklaşık 1.5 km. kadar geri gelerek antik kazı alanı yazan yere girdik. Birkaç araba görünce de birileri de vardır derken rastladığımız bir kişi buranın yöneticisi olduğunu, görülmesi gereken bir yer olduğunu söyledi. Arabamızı bir ağacın yanına park edip, yaklaşık 100 metre kadar yürüyüp önümüze çıkan duvarı da duvar üzerine yapılmış olan taş çıkıntı merdivenleri tırmanarak aştık.
Küçük bir tepeyi de aşınca karşımıza çıkan görüntü şok edecek kadar güzel ve hayranlık uyandıracak kadar da harika bir buluntu idi. Burası aslında zamanının en zenginine ait bir villa – konakmış. Duvarlar, yollar, temi su kanalları, odalar, odalara çıkan merdivenler, hamamı, hamamın ısıtılma ocağı, hamama girmeden önce ilk giriş ve dinlenme odası, uzun bir mozaiklerle bezenmiş giriş holü ve buraya açılan odalar… Hatta bu odalardan bir tanesinin duvar süsleri ile taban mozaik bütünlüğünün görünümü tek kelime ile nefes kesiciydi…
Biz böyle ağzı açık hayran gezerken yanımıza gelen bir bey araştırma görevlisi olup sorularımıza şevkle zevkle cevap vermeye başladı.
26 Nisan 2009 Pazar
Güre ve Hamam kalıntıları
Eşimin anne ve babasının çok beğendiği güre kaplıcalarını ve beldesini görmek üzere yola koyulduk. Altınoluk’a 4 km. kadar mesafede olan beldeye gittik. Sahil tarafı küçük şirin bir yerleşim, çınarlar altında bulunan çay bahçeleri ile küçük lokantaları bulunuyor. Oradan yolun sağ tarafında denize doru olan mekanda eski bir zeytinyağı fabrikası halı teşhir ve satış yeri yanında lokanta olarakta düzenlenmiş.
24 Nisan 2009 Cuma
Adatepe Zeytinyağı Müzesi
Çanakkale-İzmir karayolu hemen ana yolun üzerinde Küçükkuyu kasabasının girişinde yer alan Adatepe Zeytinyağ Müzesinde, modern müzecilik anlayışı gereği olarak düzenlenmiş. Kaz Dağları’nın eteklerinde kurulmuş olan, zeytinyağıyla meşhur Adatepe Köyü bu mucizevî yağın yapımıyla ilgili bilgileri 2001 yılından beri bir müzede saklıyorlarmış. Küçükkuyu’da bulunan tarihi sabunhane binasının restore edilmesiyle oluşturulan müzede bir yandan eski usul taşbaskı yöntemiyle zeytinyağı elde edilmeye devam edilirken bir yandan da ziyaretçilere zeytinin daldan koparıldıktan sonra yağ olana kadar geçirdiği aşamalar anlatılıyor ve kullanılan aletler sergileniyormuş. Müzede eski zeytinyağı presleri, zeytin toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, klasik ambalajlar ve zeytinyağı kültürüne ait birçok folklorik obje açıklamalı olarak izleyiciye sunuluyor.
adatepe@adatepe.com
http://www.adatepe.com
http://www.adatepe.com/web/index.asp?ad=orta&tur=linkler&id=15
22 Nisan 2009 Çarşamba
Asos - İmece Evi
Behramkale’ye giderken gördüğümüz İmece Evi’ni hava kararmadan bulup biraz orada zaman geçirmek istiyorduk. Arıklı sahili, Küçükkuyu - Assos yolu 5.km’sinde bulunan bu çiftlik evi aslında Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği.Bu gibi çabalar bildiğim kadarıyla Buğday Derneği tarafından da diğer gayretler gibi destekleniyor.
Arabamızı yol üzerinde girişin az ilerisine park edip hemen girişin yanında bulunan satış ve sergi dükkânına girip hem gezdik hem de doğal üretimlerin neler olduklarını öğrenmeye çalıştık. Yanımıza gelen bir genç hanım kızımız bize yardımcı olup açıklamalarda bulunup yol göstermeye başladı.
Girişin gene hemen sol tarafında küçük kümes hayvanlarının yerleştirildiği bir mekân, bu mekânda da tavuk ve civcivleri, hindi gibi hayvanlar vardı.
Az ilerisinde güneş enerjisi ile ısınan su sistemi, arka kısmında doğal sabun üretim yeri ile marangozhanesi, kök doğal renklendirmelerle elde edilen boyaları, farklı atıkların toplanıldığı çöp varilleri, bir sonraki dönemde kullanılabilecek ekolojik doğal tohumların tutulduğu buzdolabı, yan kısmında ise kimyasal hiçbir ürünün kullanılmadığı çamaşır ve bulaşık makineleri yerleştirilmişti.
O sırada yanımıza gelen bey İsmail Yenigün’le bizi tanıştırdılar. Buranın sorumlusu konumundaymış O da bize ilgi gösterip bilgiler verdi ve dolaşmamız gezmemiz etrafı incelememiz konusunda hem izin verdi hem de teşvik etti.
Temiz açılmış minik yolların sağlı sollu yan taraflarında doğal yetiştirilen birçok gıda maddesinin ekildiğini ve yetiştirilmeye çalışıldığını gördük.
Gene bu yolların etrafında minik ahşaptan (zira burası sit alanıymış kalıcı olabilecek yapım yasakmış) evler, ortada bir zeytin ağacının etrafına yapılmış olan peyke, üzerinde de cibinlik, yani tülden çadırı diyelim, vardı.
Sahile yakın bir kısımda fırını (artık ekmek mi yemek mi balık mı pişer bilemem), bunun karşı tarafında yeni tamamladıkları kapalı mekan salonu ki burada yemekleri yiyip sohbetler yapıp eğlenceler düzenledikleri yermiş. Bir de bunların arasında iki adet bisiklet ve bunların tekerleklerine bağlı jenaratör… Evet elektrik lazım olduğunda bisiklete binip pedalları çevirip elektrik üretiliyormuş !...
Bunların arka orta kısmında çocuklarımıza yönelik yapılmış doğal minik oyun evi…
Denize yakın ve sahile doğru konuşlandırılmış oturma grupları, bizler burada oturup doğal şeftali suyu içtik. Bardağı 1,5 YTL…
Denizi ise tertemiz, sakin ve duruydu. Birkaç aile yüzüyordu.
Mutfağını, yemek yenilen kısmı, bulaşıkların yıkandığı ve doğal üretimin yapıldığı kapalı mekânı da gezdik. Bu mekânın bir köşesinde kitaplar ve iletişimin sağlandığı bilgisayar da mevcuttu.
Dönüşte gördüğümüz orta kısımda iki adette konaklama tercihi için çadır da kurulmuştu.
Bizimle ilgilenen hanım kızımıza, genç delikanlıya ve İsmail bey’e teşekkür edip ayrıldık.
İmece Evi
Çiftlikler: Çiftlikler
20 Nisan 2009 Pazartesi
Adatepe köyü
Kiraladığımız yazlık evden çıkıp Küçükkuyu tarafına doğru yollandık. Küçükkuyu'nun içinden Zeus Altarı ve Adatepe Köyü tabelalarını takip ederseniz Adatepe'nin taş evleri içeri doğru saptıktan 3,5 km sonra karşınıza çıkıyor.
Yolculuğun özellikle bu son kısmı uçsuz bucaksız gibi görünen zeytin ağaçlarının arasında yapılıyor. Tabi aşağıya baktığınızda ise masmavi bir deniz…
Ulaştığımız zaman köyün meydanı gibi bir alana ulaştık. Arabamızı park edip etrafı seyretmeye başladık. Sol tarafta oldukça büyük bir çınar altında bulunan kahvede oturanlar serinliğin keyfini soğuk ya da sıcak içecekleri ile çıkartıyorlardı. Diğer sağ tarafta küçük şirin bir lokanta cafe bulunuyordu. Bizler meydanın solundan yukarı doğru yürümeye başladık.
Yolun başında sol tarafta şirin bir pansiyon hemen yanında köy evi içinde bir kahve, sağlı sollu dar olan yol kenarında kimi boş kimileri elden geçmiş evler vardı. Biraz daha ilerleyince Hüseyin – Meral Zeytinyağı Evi, sanat galerisi ve cafe tabelasını görüp takip ettik. Tabelanın bulunduğu duvar üzerinde gördüğümüz bize oldukça farklı ve değişik gelen bir bitkiyi resimledik. Orada kaldığımız sürede kime sorduysak adını öğrenemedik. Dönünce sevgili Tijen Hanım’a
sorduk sağ olsun biz aydınlattı, meğer Kapari imiş !...
Çevrede eski ya da eskimiş yapıları fotoğraflayıp ilginçlikleri hakkında konuşurken karşımıza çıkan Zeytinyağı Evi bahçesindeki zeytinyağı üretimde kullanılmış malzemeleri çektik. Birkaç masa ile donanmış çok şirin bir bahçesi, içerisi de dışarısı kadar hoş ve nostaljikti. Bir de çalan klasik müzik beni iyice mest etti.
Bulundukları yapı elden geçirilmiş, kapı ve pencere pervazları doğal tahta, aralarında duvarlar ise minik saksılar içinde sardunyalar ekilmişti. Karşılıklı sohbet arttıkça konular birbirini açtı. Yeni bilgiler edindik. Karşılıklı web sayfalarımızı verdik. Bu arada bize sızma zeytinyağının dinlendirilip elde edilip laboratuar şartlarında inceledikleri yerleri göstermeyi teklif etti. Beraber o kısmı gezip inceledik. Verilen onca emeğin sonunda bir şişeye sığması ve değeri için mücadele edilmesi bize oldukça ilgi çekici geldi.
Meral hanıma gösterdiği ilgi için teşekkür edip ayrıldık ve köyün içinde dolaşarak diğer evlerin resimlerini çekmeye başladık.
18 Nisan 2009 Cumartesi
Akçay
Akçay, Edremit ilçe merkezine 8 kilometre uzaklıkta ve Edremit Körfezi’nin avuç içi gibi tam içinde bulunmaktadır. Şehrin dar yollarında zar zor bir yer bulup arabamızı bıraktık. Ara yollardan yürüyüp sahil yoluna indik. Deniz tarafında çay bahçeleri sıra ile dizilmişlerdi. Oradan limanına vardık. Meydanında hatıra olsun diye resim çekildik. Ama görmeyeli bayağı değişmiş, kimine göre gelişmiş kimine göre sadece kalabalıklaşmış…
Daha önce Ören deniz kenarına gidip dönerken yol üzerinde durup Akçay deresinin fotoğrafların çekmiştik.
16 Nisan 2009 Perşembe
Sütüven ve Hasan boğuldu
Altınoluk’ta kaldığımız sürece bol bol etrafta gezilecek ne kadar yer varsa gitmeye çalıştık. Bunlardan biri de Sütüven ve Hasan Boğuldu şelale ve göletleriydi.
O gün etrafı dolandıktan sonra Edremit tarafında akçayı geçince Zeytinli beldesinden yukarı genel olarak rampa dar ve virajlı yoldan çıkılıyor. O civarda nasıl gideceğimiz sorarken yanımızda duran bir arabanın içindeki bey kendilerinin de oraya gideceklerini, takip edersek yol göstereceklerini söylediler. Bizde düştük peşlerine… Yolda köylülerin sattığı güzelim olgun ve de dolgun beyaz ve siyah incirleri gördükçe içimiz gitti ama ya rehberi gözden kaçırırsak diye durup alamadık.
Vardığımızda hemen giriş ücretleri alında ( 5 YTL), arabayı bırakıp yürümeye başladık. Havanın sıcaklığı bir yandan kuruluğu diğer yandan su şişesini almayı unutmuşuz susuzluk bir yandan, oflaya püfleye yürüdük. Bir bakarız ki oraya kadar da araba ile de gidilebiliniyormuş !...
Bir lokanta, içi ve bahçesi dolu, az ileride bir çeşme onun da başı dolu… Yanlarından geçip keçi yolundan karşımıza çıkan köprüden şelaleye baktık… Yaklaşık 8 metre kadar yüksekliğinde, döküldüğü yerde küçük bir birikinti…
Hüsran…
14 Nisan 2009 Salı
Kırlangıç Ailesi
Tahtakuşlar etnografya müzesini ya da resmi adı ile galerisini gezip çıkarken tam kapı üzerinde yuva yapmış olan kırlangıç ailesini görüp resimlememek olmazdı.
Birkaç dakikada bir yavrularına bulduklarını getirip yediren anne baba kırlangıç bizlerden rahatsız olmadan işine devam etti.
12 Nisan 2009 Pazar
Tahtakuşlar _ İda köyü çiftlik evi
Edremit’te Sıdıka Erke müzesinde Müdüre Hanım bize gezilecek yerler arasında burası da söylemişti. Ana yolda giderken bir direk üzerinde gördüğümüz yön levhası ile sağa dönüp yoluna girdik. Kısa bir yolculuktan sonra ulaştık. Giriş ücretlerimizi ödeyip etrafa bakmaya başladık. İlk olarak danışma amaçlı bilgi kaynakları aradık. Bize verilen broşür ve harita dışında hemen girişin sağ tarafında raflarda bunan kitapları incelerken Ada Gezi Rehberi ile Tijen İnaltong’unda kitaplarını görüp hemen aldık.
Burası bir ailenin çabasıyla Köy Enstitüsü kökenli öğretmen Alibey Kudar'ın öncülüğünde kurulan ilk köy etnografya müzesini ya da resmi adı ile galerisi.
Yan taraflardaki vitrinlerde yerel giysi ve malzemelerin yanında orta kısımda tarım alet ve malzemeleri arka kısmında ise bir çadır yerleştirilmiş. Bu çadırlar 1950’lili yıllara kadar kullanılmış. Ardıç ağacından yapılıyorlarmış, müzedeki ise kavaktan. Eskiyen çadırlar atıldığı için örnekleri kalmayan çadırı, Edremit’in Hacıaslanlar köyündeki son usta Ali Tuzlu yapmış.
Sergilenen eserler arasında, geleneksel Türkmen giysileri, yün torbalar, kaz ayağı motifli para keseleri, atların sırtına konan heybeler, çocuk yelekleri ve başa giyilen ‘terlik’ler de var.
Çadırın sol tarafındaki kapıdan girilince yerel üretim ürünleri hem sergileniyor hem de satılıyordu. Duvarlarında ve vitrinlerde o civarda yaşayan ya da yaşamış olan bazı hayvanların kurutulup doldurulmuş örnekleri sergileniyordu. Dağ kedisi, sansar, dağ samuru, tilki, şahin ve bir de ulu geyik kafası asılmıştı.
10 Nisan 2009 Cuma
Ege Gezisi _ Kadıköy Antika Dükkânı 2
Ege Gezisi _ Kadıköy Antika Dükkânı 2
Ertesi gün o civarlarda yaptığımız bir geziden dönerken tekrar uğradık. Bu sefer daha geniş bir zaman ayırdık, ilkinde fark edemediğimiz ayrıntıları, özellikleri ve güzellikleri gördük. Ahşap işçiliğinin el sanatlarındaki ustalıklarının sergilendiği bir eser meydana getirilmiş. Mihrap, minber ve vaaz yeri ile tavan bezemeleri hep ahşap işçilik eseri.
Camiden çıkıp dükkân içinde gezmeye başladık. Neler yok ki… Eski zeytinyağı sıkma presleri, ekmek yalakları, eski nişan düğün elbiseleri, eski kömür ütüleri, tarım aletleri, ağırlıklar, mutfak ve yaşam odaları eşyaları, eski düğün ve nişan sandıkları, eski bir yatak takımı, gül imbikleri, beşikler, dolaplar, yayıklar hatta evlerin dış kapıları bile vardı.
Bir de Karadeniz bölgesinden bir tahıl ambarının da söküp buraya getirip yeniden montelemişler.
8 Nisan 2009 Çarşamba
Ege Gezisi _ Kadıköy Antika Dükkânı 1
Altınoluk tarafına ilk geçişimiz sırasında yolun hemen yanında gördüğümüz tarihi ahşap cami ilgimiz çekmiş, durup hemen fotoğraflamıştık. O zaman bu caminin 1928 yılı yapımı, Çorum’un İskilip ilçesi Kızılcabayır köyünden sökülüp buraya taşınıp yeniden birleştirildiğini öğrenmiştik. Bunu yaparken tüm tahtalar, minare tahtaları da dâhil, numaralandırılmış, buraya getirildiğinde o numaralara göre yeniden monte edilmiş. Bu caminin yanında da antika eşyaların satıldığı geniş bir alan ve iş yeri olduğun da görmüştük.