Selçuk Efes müzesinden ayrılıp, sağa dönünce gördüğümüz yön levhasını takip ederek önce İsa Bey camisini gördük.
Bu yola girmeden önce tam karşımızda 14.üncü y.y. da yapılmış olan Karakol yanı Cami’sini (cami kesme taştan tuğla hatıllı, kare planlı olup, önünde iki sütun ve iki payenin yuvarlak kemerlerle birbirine bağlandığı üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmakta. Yuvarlak kemerli bir kapıdan içerisine girilen caminin üzeri yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülmüş. Kasnağın üzerine sağır nişler yapılmıştır. Bu nişlerin içerisine de yuvarlak kemerli küçük vitraylı pencereler yerleştirilmiş), gene İsa Bey camisine varmadan yolun sağında gene 14.üncü y.y.da yapılmış olan, küçük restore edildiği için ben geçmişe ait bir buluntusuna şahit olamadığım mescit şeklinde Kılıçaslan Camii, tam karşısında ise etrafı tellerle çevrilmiş yıkıntı halinde İse Bey Hamamı (1372 de yapımlı)’nı resimledik.
Yolumuza devam edince dış bahçede İsa Bey’i tasvir eden bir anıt heykeli ile karşılaştık. Yan tarafına arabamızı park edip, camiye yöneldik.
İki taraflı 14’er basamakla çıkıp içeri giriliyor. Merdivenli girişin altında şimdi akmayan suları ile bir çeşmesi de bulunuyor.
1375 yılında inşa edilmiştir. Mimarı Ali Bin Müşeymeş ed-Dımışki’dir. Beylikler dönemi ile Osmanlı mimarisine geçiş aşamasının en tipik örneklerinden biri olup, içerisinde yer aldığı zengin tarihi ve arkeolojik eserler arasında kendisine özgü mimarisi ile bir yer edinmek amacıyla St. Jean Kilisesi'nden tek bir taş dahi alınmadan inşa edilmiş ve neredeyse bu kilise ile boy ölçüşebilecek konumda. Ayrıca Türk mimarisinde ilk defa, 'ikinci cemaat yerine' sahip olmasıyla ayrı bir önem taşıyormuş.
19.uncu y.y. sonlarına doğru kervansaray olarak kullanılmış.
Oldukça geniş bir avluya gene yüksek taç bir kapı girişi ile giriliyor. Kapının üzeri iki renk taşlarla örülerek şekillendirilmiş, üst ön alınlığında da el işçiliğinin ustalığı sergilenmiş. İçi ise spiralli kesme taşa işlenmiş küçük bir kubbe ile tamamlanmıştı.
Kapını hemen girişinde sol tarafta minareye çıkmak için iki kademeli taş merdiven yapılmış, bunlardan çıkılarak yan taraftaki kapıdan minareye çıkılıyor. Ana giriş olan taç kapının üzerine de günümüzde şerefeden yukarısı yıkılmış olan minare yerleştirilmiş. Biz gittiğimizde yıkılmış şerefenin yerinde leylek yuvası içinde de 3 yavru vardı, yukarıdan hem bizi hem de uçma dersi veren annelerini izliyorlardı.
Avludaki arkaya bakan duvarlarda hiç pencere yoktu, diğer yanlardakilerde iki katlı örülmüş, üst kattakiler açık, alttakiler kapalıydı.
Ortada avluyu çevreleyen antik sütunlar, ortada sekizgen bir havuz, ana girişin dışında batı ve kuzeyden de giriş sağlayan ama şimdi kilitli olan kuzeydekinde 10 diğerinde 15 basamakla inilip çıkılan kapıları mevcuttu.
İçinde ise 4 büyük granit sütun, bunların üzerinde 2 büyük kubbe, içleri büyük kısmı dökülmüş çinileri, sade bir mihrabı, yenilenmede yerleştirilmiş olduğunu düşündüğümüz minberi ile huzur veren iç yapısı vardı.
İç avlunun arka duvarına oralarda yatanların (sanırım) mezar taşları dayandırılarak sergileniyordu.
Bahçenin ara tarafına doğru bir de iğde ağacı vardı ki gölgesinde kuşlar cıvıldıyordu.
Bizlerde kendimize anı fotoğraflarımızı çekerek buradan ayrıldık.
Daha sonra çıktığımız St.John anıtından da burasının ve yavru leyleklerin yukarıdan resimlerini çektik.
Fotoğrafları için:
İsa Bey Camii
3 yorum:
Merhabalar,
dönüsünüze cok sevindim, insallah bir daha olmaz, ailecek selamlar....
ayrıntılı ve ne kadar güzel tanıtmışsınız...
ayrıca...
ziyaretinize ve nazik yorumunuza çok teşekkür ederim...
güzeldir gezmek ve görmek :)
sağlıcakla...
ben sizin adiniza çak seyimdim
Yorum Gönder