♥♥♥♥ TÜM GÖNÜL DOSTLARIMIZIN, BLOG SAYFALARINDAN YEMEK VE GEZİ PAYLAŞIMININ VEFALI ARKADAŞLARIMIZIN, MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMINI KUTLUYOR, SAĞLIK SIHHAT BİRLİK DİRLİK ESENLİK İÇİNDE DAHA NİCELERİNE SEVENLERİ VE SEVDİKLERİ İLE ULAŞMALARINI DİLİYORUZ... ♥♥♥♥

SEYYAH & SOFRAM...

31 Temmuz 2008 Perşembe

Arhavi Gezisi – 2 – Hoynat Adası

Arhavi Gezisi – 2 –

Hoynat Adası

Ordu'nun Perşembe ilçesi Ramazan köyü açıklarında, Hoynat tünelinin hemen yanında, kıyıdan yaklaşık 100 metre açıkta bulunan Hoynat Adası (Akkuş Adası), 'Önemli Kuş Alanı' (ÖKA) kapsamında değerlendirilmektedir. Zira bu adada nesli tükenmekte olan yaklaşık 90 çift tepeli karabatak tespit edilmiş ki yurdumuzda yuva yaptığı tek yer olarak bilinmektedir. Bu bölge aynı zamanda Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'nde nefes alabilecek, oksijeni bol tek bölgenin Bolaman-Perşembe arası olduğu belirtilmektedir.
Bu küçük adanın tarihi çok eski zamanlara kadar iner. Eski gemiciler burayı, bir çeşit depo ve sığınak olarak kullanmışlardır. Üzerinde hala küçük sur kalıntıları bulunur. Tünelin bulunduğu burun Ortakaradeniz yöresinin en güzel yeri kabul edilmektedir.


Not: Bolaman ile ilgili daha öne yayınlamış olduğumuz yazı ve filmler:

Bolaman Kalesi (Fatsa)
Bolaman Kalesi Limanı
Bolaman - Haznedaroğlu Konağı

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Arhavi Gezisi - 1 -

Arhavi Gezisi - 1 -

Yaklaşık 18 yıllık aile dostlarımız olan Ayşen hanım ve Sırrı Bey ile daha imce yapmış olduğumuz kısa hafta sonu gezisi üzerine, tekrar buna benzer bir gezide buluşmayı hedeflemiştik.
Geçen sene kısmet oldu böyle bir fırsat doğdu. Gezi planların yapıp, kendimizi hazırlayıp, Arhavi’de bulunan kızkardeşi Saniye Hanım ve Ömer bey’lere doğru yollandık.
Sabahın erken saatlerinde buluşup, mümkün olduğu kadar çok yeri görebilmek amacı ile, yola çıktık.
Ordu’ya varmadan bolaman virajlarını kısaltan tünele girmeyip sağ taraf sapıp eski yola girdik. Yol sabahın çiğleri ile ıslak, hava serin ama açıktı. Arapkaşı denilen Yalıköy kıyılarını yukarıdan gören bir yerde durup denizi ve etrafa baktık. Balığa çıkacak teknelerin hazırlıklarını, yazın cıvıl cıvıl olan ama kış olması nedeni ile sakin, sessiz ve yalnız sahili ve et lokantasının boş masa ve sandalyelerini seyrettik.
Yola devam edip Perşembe'den önce gidişte sol tarafta kalan Çaka ve Yason kıyılarına döndük. Yason Kilisesi ve yan tarafında bulunan kır çay bahçesi sakinliğin içinde gelecek olanları bekliyor gibiydi.



28 Temmuz 2008 Pazartesi

Haftasonu Rize Gezisi

Haftasonu Rize Gezisi

Cumartesi sabahı saat 5’te komşularımızın kızları (Hülya ve Filiz hanımlarla) arabaya doluşup yola koyulduk. Bu saatlerde yeni yapılan Samsun simidi için önce doğru simit fırınına gidip sıcak simitlerimizi aldık. Erken saat olması nedeni yolların sakin olması yolculuğumuzun da rahat ve sakin geçmesine vesile oldu.
Yeni yapılmış olan yol ve tünellerden geçerek, Çamburnu civarında meydana gelen heyelan nedeni ile tek yön yapılan trafikten geçerken, gene bu geçişe yapılan neredeyse birleşecek hale gelen köprü inşaatını görüntüledik. Bu görüntüleri çekerken de ben bol bol böğürtlen yedim.
Ulaştığımız Tirebolu’da kale altında bir çay bahçesinde sabah çaylarımızı içip simitlerimizden yiyip biraz dinlendik. Daha sonra da Beşikdüzü’nde ev yapımı böreklerimizi sıcak çaylar eşliğinde yiyerek sabah kahvaltımızı yaptık.
Trabzon’a girerek Ayasofya Müzesini gezdik. Şehir içinde bir tur atıp, kale, Zağnos vadisi, kale kapısı giriş ile bazı yapıları çektik.


Yol üstünde yapılan Sürmene parkında yerleştirilmiş olan savaş uçağını resimledik.
Rize’de Çaykur’un Tersane çay fabrikasını (bize rehberlik eden sayın Kemal beye ve çay ikramında geri kalmayan değerli eşi Öznur hanıma teşekkürlerimizi de ekleyelim) , kivi bahçesini, Rize müzelerini, gene Çaykur’un Botanik bahçesini gezip bol resim çektik.
Geri dönerek bizleri bekleyen Havva teyzenin evine yollandık. Dik ve dar yollardan tırmanarak çay bahçeleri içindeki evlerine ulaştık.
Bol sohbet ve ağız tadı ile akşam yemeğini yiyip, vadiyi seyreden balkonlarında demli çaylarımızı içip sohbetlerimizi de demledik.
Sabah uyandığımızda denizden ve dağlardan gelen sisler arasında, zaman zaman hızlanan yağmurun sesi ve serinliğinde sabah kahvaltımızı yaptık.
Tekrar bu sefer dönüş için yola koyulup, Trabzon’da yeni açılan bir alışveriş merkezine gidip, gezip, alışveriş yaptık.
Akçaabat’tan geçerken bir lokantaya uğrayıp meşhur köftelerinin tadına baktık.
Bazıları artık yol üstünde kalan fenerleri resimledik, Perşembe açık deniz balık çiftliğini seyredip, Hoynat adasını resimleyip, Yason kilisesi ve Caka sahillerini ziyaret edip, Arapkaşı’nda Medrese önü sahilini görüntüleyip Samsun’a sağ salim döndük.
Birkaç gün sonra da yıllık iznimizi geçirmek üzere bir ufak Türkiye turu yapacağız, geri döndüğümüzde bu geziyi daha detaylı anlatıp resimlerini paylaşacağız. Dönene kadar ise geçen sene yaptığımız, gene Karadeniz’in güzel bir noktası olan Arhavi Turumuzun gezi notları ve fotoğrafları ile sizleri, Çarşamba gününden itibaren yayınlamaya başlayıp, baş başa bırakacağız.
Dönüşte görüşebilmek dilek ve temennisi ile…

24 Temmuz 2008 Perşembe

Samsun Tarım Fuarı - 2.inci Bölüm

Samsun Tarım Fuarı
2.inci Bölüm


Gene bu fuar içinde kültürel bilgi katkısı olan standlarda vardı. Biri de Buğday Derneği’nin yeriydi. Oradaki bayanlarla sohbetimiz farklı oldu tabi. Doğal yaşamın iyileştirilmesi ve verilen zararın en aza hatta hiç zarar verilmemesi için gayret eden bu derneğimizi de sizlere hatırlatalım istedik.
Tokat Erbaa ve Niksar’dan katılan üreticiler salça ve sarma yaprak ürünlerini sergiliyorlardı.
Gene doğal katkılar ve teknik çalışmalar ile ülke şartlarına uygun geliştirilen tohum ve fidelerden elde edilen ürünler albenileri ile sergileniyordu.
Bizim ilgimizi çeken ise nektarin, şeftali, erik ve kiraz fideleri saksılar içinde gezenlerin ilgisine sunulmuştu.


Diğer ilgi çekici bir görüntü ise, küçük bir fil görünümünde olan ağaçtı. Daha önce Gürcistan’da dünyanın sayılı botanik parkları arasında olan büyük botanik parkında dolaşırken görmüştüm. O zaman bunu yapan sanatçının evine, atölyesine kadar gitmiş diğer ürettiği değişik görünümlerdeki eserlerini seyretmiştik.
Bu ziyaret esnasında fuara gelmiş olan Japon ziyaretçiler renk kattılar. Onlar bize biz onlara baktık. Dünyanın birçok yerini dolaşarak doğal ürünler peşinde olmaları ve bu ülkeye gelmeleri düşünülmesi gereken bir nokta olmalı…

23 Temmuz 2008 Çarşamba

Samsun Tarım Fuarı - 1.inci Bölüm

Samsun Tarım Fuarı
1.inci Bölüm


Samsun’da şehrin giriş ve çıkış taraflarında denizin doldurulması ile elde edilmiş olan alanlar var. Bu alanlara Doğu ve Batı park diye isim verilerek, çeşitli sosyal binalar ile etkinlikler yapılıyor.
Denizin doldurulması ile elde edilen alanlar ilk başta hoşa gitse de, işe yarıyor denilse de yararı yanında olumsuz etkileri de hep tartışılır, hala da tartışılıyor.
Bunu bir başka yazıya bırakarak, bu sene de Batı Park kısmında açılan Samsun Tarım Fuarı hakkında yazı, gezi notları ve resimlerini sizlerle paylaşalım.
Her geçen gün artarak çoğalan bilgilenme ve bilinçlenme ile kişiler birçok konuda ve tükettikleri ürünlerde sağlıklı tüketim malzeme ve maddelerine yönelmiş durumdalar.
Bu gibi mesleki ve özelliği olan fuarlarda üretim ve tüketim aşamalarında birçok insanın daha da bilinçlenmesine yardımcı oluyor. Hele de bu gibi fuarlarda ürettikleri ürünler hakkında bilgi paylaşımında yardımcı olan işinin bilincinde ve bilgisine sahip kişilerde olunca gezmenin yanında bol bilgilenme de oluyor.
Bu fuarda da doğal üretim aşamalarında kullanılan her tip gübre, besleyici katkılar, kullanılan ve kullanılması gereken teknik malzemeler, çeşitli verimli tohum ve fideler, ekolojik üretim ürünleri sergilenmişti.

Bunun yanında kamuya ait bazı kuruluşlarda vardı ki bunların yıllar boyu ülkenin tarımsal üretimlerinde yadsınamayacak katkıları olmuştur.
Bafra ilçesinde yeni kurulmuş olan salça fabrikası (ki sahibinin bizi davet etmesine rağmen bir türlü gidip gezip görüntüleme fırsatımız olmadı !...) ile gene ayçiçeği yağı fabrikaları yerel girişimciliğin güzel bir örneğini sergiliyorlardı.
Günümüzde yaygın olarak görülmeye başlana kene örnekleri de bir kavanoz içinde sergileniyor, bilmeyen ve görmemiş olanlara gösteriliyordu.
Gene kamu kuruluşu olan Karaköy (Bafra yolunda) ile Gelemen TİGEM (Çarşamba yolunda) işletmeleri Samsun’a yıllar boyu epeyi katkıda bulunmuş işletmelerdi. Biz her ikisinden yol üzerinde uğrar ürünlerinden alırdık. Özellikle Gelemen TİGEM işletmesinin açmış olduğu vakıf satış yerinden epeyi yararlanmış, zaman zaman hafta sonları gider, hem alışveriş yapar hem de gözlemelerinden yer ve ayranından içerdik.
Bu fuarı gezerken de işletme müdür yardımcısı sayın Gürsel Gökkaya ve çalışan elemanlarından bir grubu orada gördük, geçmiş yad ettik, sohbet ettik, ayranından içtik.

22 Temmuz 2008 Salı

Yazlık Bahçe 2.inci Bölüm

Yazlık Bahçe 2.inci Bölüm

Dün hava çok sıcak olmasından dolayı yazlığa denize gidelim istedik. Yazlık biraz şehrin dışında olduğundan, her zaman gidemiyoruz. Bu seferde yol üzerindeki arkadaşlara da uğradık. Sabah keyfini sohbetlerimizi yaparak, özlem gidererek, anıları paylaşarak giderdik…
Oradan da doğru yazlığa bahçeye… Deniz oldukça güzeldi, sıcaklığın etkisi ile de doluydu.
Bizimkiler balığı çok severler, bu seferde kayınpeder nerden bulduysa çupra bulmuş. Hemen kayınvalide ile hanım mutfakta balığı pişirdiler bizlere de hakkından gelmek kaldı…
Bahçeye gelince;
Bir arkadaşımızdan bulduğum dikensiz böğürtlen köklenmiş, yerini sevmiş ve meyvelenmeye başlamıştı. Yan kısmına ekilmiş olan kırmızı dut eksik kalır mı o da bir adam boyu olmuş ve de meyve vermeye başlamış… Tadına baktık ki, çok nefisti…
Kabaklarımız ise epeyi büyümüş koskocaman olmuştu. Hemen birkaç tanesi kesildi, önümüzdeki günlerde de soframızı şenlendireceği kesin..
Salatalar ise büyümeye başlamış, uçlarındaki çiçekleri ile albeni ye diye dallarında asılı duruyorlardı…
Domatesler büyümeye başlamış ama kızarmaları için zamana ihtiyaçları var. Büyük ihtimalle önümüzdeki haftaya kızarmış olanlarını yemeye başlarız.
Çarliston biberler, dolmalık biberler, sofralık ince kıl biberler büyümüştü, hemen bir tabak toplayıp ekmek peynir yanında götürdük.
Diğer tarafta taze yeşil fasulyeler ise sıra sıra olmuşlardı. Geç şeftalilerde büyümeye ve etlenmeye başlamışlar. Mısırlar ise adam boyuna ulaşıp püsküllerini dışarılara kadar çıkartmış içlerini doldurmaya başlamışlar…
Çiçeklenmeden sonra yeşil zeytinlerde yavaş yavaş dalları doldurmaya başlamışlar.
Ekşi elmaları da unutmayalım, zira yenmeye başlandığında kıtır kıtır kekrem tadı insanın damağında kendine yer ediyor…
Erik ağacı ilk eriklerini verdiğinde yeşil can erik olarak yiyoruz, zaman içinde yumuşamaya başlıyor, dallar artık çekmemeye başladığında toplanıp ondan da erik şerbeti yapılıyor, yaz sıcağında soğuk içildiğinde çok makbule geçiyor. Toplanılmayanları dalında kalanları ise, resimdeki gibi kuşlar didikliyorlar…
Bahçe sulanmaya başladığında ise günün sıcaklığından minik serçeler gelmeye ve suda yıkanmaya baladılar, onları ürkütmeden çekebildiğim birkaç resmi de ekledik…
Ve benim çok sevdiğim bir tat….
Yeni yeni olmaya başlayan KORUK’lar.. Yani olmamış üzümler… Ben koruk suyunu çok severim, salatalarda nar ekşisi ile birlikte çorbalarda, hele de bamya yemeğinde…
O nedenle bu zamanlarda toplayıp suyunu sıkıp kaynatıp buzluklarda dondurup küpler halinde buzdolabı torbalarına doldurup dondurucuya koyup lazım olduğunda kullanırız…
Bütün bu bahçe, kayınpeder ile kayınvalidenin el emeği ve alın teri ile uğraşıp, doğal şartlarda hormonsuz, kimyasal gübre kullanmadan elde ettikleri ürünlerle dolu…
İşte o resimler…


21 Temmuz 2008 Pazartesi

Yazlık Bahçe 1.inci Bölüm

Yazlık Bahçe 1.inci Bölüm

Bu sene ocak ayının sonuna doğru bahçeyi elden geçiren kayınpeder ile kayınvalide, yer yer ocaklar yaparak domates, biber ve çeşitlerini, nane, maydanoz, tere, roka, ısırgan, kabakları ekmişlerdi.
Asmanın bakımı yapılmıştı ki kayınpeder kimseye bırakmaz maşallah. Asma üzümleri iki çeşit hem beyaz hem de kırmızı üzüm veriyor.
Bir ay kadar sonra ise bahçe kendini toplamaya başlamıştı. Kabaklar çiçeklenmeye başlamış, ufaktan da büyümeye başlamışlardı. İşte tam bu zamanda da kabak çiçeği dolması yapma zamanı…
Asmalarda küçük küçük danelenmeye başlamışlardı.
Erken cins şeftali ise bayağı ele gelecek kadar olmuştu.
Yazlık bahçenin erken halinden görünümleri şimdi, bir sonrakinde ise şimdiki halini ise gelecek yazıda paylaşalım…

20 Temmuz 2008 Pazar

Samsun Alaçam Gezisinden Seçmeler

Samsun Alaçam Gezisinden Seçmeler


Bir hafta sonunda yaptığımız kısa gezintide bol bol fotoğraflar çektik. Birçoğunu gelince beğenmedik, bir kısmını da çektikten sonra evde seyrederken fark ettik.
İlk resim Alaçam ilçe merkezi meydanı, diğer takip edenler ilçe dışına doğru gittiğimizde dere boyu ve dağ köyleri yollarının resimleri.
Köprünün resmini çekerken uçmakta olan leyleği zor yakaladım, daha sonra da dere yatağında konduğu yerde resimlerdim.
Hani derler ya leyleği havada görürseniz bol gezermişsiniz diye. Biz hem havada uçarken hem de konmuşken gördük. Demek bu sene de bol gezip bol dolaşacağız, inşallah…
Diğer bir ev resminde, evin dış cephesi galvanizli saç ile kaplanmıştı. Daha önce de biz Gerze’de iken dışı badavra ile kaplanmış köy evini bu şekilde yaptırmıştık. Evi, kışın sıcak yazında serin tutuyor.
Son resimlerde Bafra çıkışında eski köprü. Şimdiki köprünün yan tarafında genelde düğün konvoylarının ve traktörlerin kullandığı söylenen (biz pek rastlayamadık ama) bir köprü.
Beğenmeniz dileği ile…



19 Temmuz 2008 Cumartesi

Samsun Alaçam'da Bir Tarih

Samsun Alaçam'da Bir Tarih

İlçe içinde araba ile dolaşırken yolun gidişini takip ederek devam ettik.

Yanlış hatırlamıyorsak ‘’İbraamağagillerin evi’’ diye bilinen bir eski yapı ile karşılaştık. Ev zeminle birlikte üç katlı, alt kat taş üst katı ise eski yapı şekli ile tahta iskelet, araları tuğla ile doldurulup örülmüş, üzerleri alçı sıva ile kaplanmış, geri kalan kısımlar tahta işçiliğinin güzel el emeği ile yapılmıştı.
Ön kısımda mermer kenarlıklar ile süslenmiş demir ana kapı, üzerinde evin dışına taşmış taht kalın tonozlar üzerinde bir balkon, balkonun ve balkona açılan kapı ve pencerelerin tahta işçiliği ile albenili görünümü vardı.
Ön yan tarafında gene eve girişi sağlayan kapılar ki biz bunları mutfak ve hizmetlilerin kullandığını düşündük, bu kapıların üzerinde de gene yaklaşık 6 metre yüksekliğinde ana tahta temeller ile evin taş örgü kısmından destek alan alt yan tahtalar üzerinde yapılmış bir balkon mevcuttu.


Tüm pencereler küçük, sürgülü ama her taraftan evin ışık almasını sağlayacak şekilde yerleştirilmişti.
Oldukça büyük bir bahçe içinde konuşlanmış bulunan konağın arka tarafında bulunan daha küçük bir yapını üstünde bulunan baca ile burasının bir mutfak ocağı ya da fırın olarak kullanıldığını düşündürüyordu.
Böylesine büyük bir yapının içinde yaşanılmış olan hayatı, acıları tatlıları ile şöyle bir düşündük. Hani eski Yeşilçam filmlerinde bazen hüzünle bazen neşe ile, bazen de geçmişi anarak gıpta ile seyrettiğimiz sahneler vardır ya, işte onları hayalledik.
Yaşandığı zaman diliminde nice mücadeleye, nice mutluluk ve neşeye ve tabi ki nice de üzüntülere şahitlik etmiş olan bu yapıyı fotoğraflayıp sizlerle paylaşmak istedik. Aynı arazi üzerinde yola doğru yapılmış olan birkaç katlı apartman ise, her tarafımızda olduğu gibi tezat oluşturuyordu. Umarız bu yapıda korumaya alınmış olup yeniden düzenlenecektir. Gerçi edindiğimiz bilgiler çerçevesinde, Alaçam ilçesinde bu gibi yapıların planlamaya alındığı ve çalışmaların yapıldığı yönünde idi.
Bir sonraki gidişimizde daha güzel, geçmişi bizlere aktaran, hatırlatan görüntülerin eşliğinde dolaşmak dileği ile…

18 Temmuz 2008 Cuma

Samsun Alaçam ve Eski Evler

Samsun Alaçam ve Eski Evler

Samsun-Sinop devlet karayolu üzerinde bulunan ilçe Samsun’a yaklaşık 75 km. mesafededir. Sahilden sonra birde ilçeyi gezelim istedik. Tüm ülkemizde mevcut olan yerleşim birimlerine benzer yapılaşma buralarda da var. Eski yapılar ile yeni yapılanlar yan yana ama estetik yoksunluğu hemen göze çarpıyor.
Biz ilçede ara sokaklara girerek eski yapıları bulup resimlemeye çalıştık.
İşte onlardan birkaç seçmece…





17 Temmuz 2008 Perşembe

Samsun Alaçam Geyikkoşan

Samsun Alaçam Geyikkoşan

Samsun’a yaklaşık 75 km. olan ilçeye doğru yollandık. Havanın güzel olması, yeni yapılmış olan çift şeritli yolun ulaşımı rahatlatması da eklenince hafta sonunu değerlendirmek istedik. İlçeye varınca içeri girmeden sola deniz tarafına doğru dönerek devam ettik. Sahilde bulunan Öğretmen Evi’nin yanına konuşlandırılmış olan Geyikkoşan anıtı, önünde bulunan geniş kumsal alan, havanın fırsatını değerlendirmek isteyenlerle doluydu.

Alaçam’a hediye olarak yaptırılan anıtın, Samsun Çarşambalı heykeltıraş Ahmet UZUN’a İzmir de yaptırılan Heykelin figüründe geyikleriyle çift süren efsane geyik baba yer alıyor.



16 Temmuz 2008 Çarşamba

Samsun Bafra Ovası

Samsun Bafra Ovası

Samsun’dan yaklaşık 50 km. uzaklıkta bulunan ilçeye giderken yolu sağ tarafında bulunan görünümleri resimledik. Havanın açık ve güneşli olması çektiğimiz fotoğraflarında net çıkmasını sağladı.

Samsun’da, yaylalarla Karadeniz arasında kıyı ovaları bulunur. Kızılırmak ve Yeşilırmak akarsularının delta alanlarında oluşmuş kıyılarında, yurdumuzun tarımsal potansiyeli en yüksek ovalarından Bafra ve Çarşamba ovaları yer alır.








Uzunluğu 4146 km. olan Yeşilırmak nehri Köse Dağlarından çıkar. Erbaa ilçesinden geçerek Çarşamba’ya ulaşır Yeşilırmak ilçeyi ortadan ikiye bölerek, Civa Burnun’dan Karadeniz’e dökülür.

Uzunluğu 1151 km olan Kızılırmak, Sivas’taki Kızıl Dağından doğar Türkiye’nin en uzun akarsuyudur. Osmancık ilçesinden Karadeniz bölgesine giren ırmak, Kargı civarında kuzey doğu Samsun-Sinop sınırına girer. Bafra’nın batısında kollara ayrılan ırmak Bafra Burnundan Karadeniz’e dökülür.

Bafra ilçesine gelen Kızılırmak, Bafra’da çeşitli kollara ayrılır. Bafra burnundan denize dökülen Kızılırmak, ardında geniş ve alüvyonlu topraklar bırakır. Türkiye’nin en verimli ovalarından biridir. DSİ tarafından yaptırılan sulama kanalları ile sulanan ovanın kuzey kısımları çorak arazidir. Bu yerlerde hayvancılık yapılmaktadır.

Ayrıca bu alanda, Kızılırmak tarafından meydana getirilmiş Karagöz, Dutdibi, Çernek, Uzun göl ve Tombul gölü bulunmaktadır. Buraları ve etrafları kuşların göç yolları üzerinde de bulunmakta olup kuş gözlemleri de yapılmaya uygundur.

Gene Kızılırmak üzerine kurulmuş bulunan Altınkaya Hidro-elektrik santrali ile Derbent Hidro-elektrik santrali enerji sağlamada da kullanılmaktadır.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Ordu - TAŞBAŞI Kilisesi

Ordu - Hafta sonu gezisi
(TAŞBAŞI Kilisesi)

Bu hafta sonu cumartesi günü, Samsun’da ilk defa ekolojik (çevreyle ilgili) ürünler pazarı açıldı, Eşimle (SOFRAMDAN ) orayı ziyarete gittik. Epeyi resim çekip, yer açıp ürünlerini getirenlerle biraz sohbetler ettik, bilgi paylaşımlarında bulunduk. Bu yazıyı eşimin sayfasında yayınlayıp paylaşıma açtık.
Pazar günü de kızlarımız, okulların ve sınavların bitmesi ile kısa bir gezi istediler. Biz de sabah kahvaltımızı yapıp Ordu’ya doğru yollandık.
Yapılan yeni çift yönlü yol ile ulaşımın daha da rahatlaması ve dolayısıyla sahil illerinin kendi arasında gidiş gelişler kolaylaştı. Bu rahatlıkla etrafı geze geze, önce Çarşamba, sonra Terme, Ünye, Fatsa’yı geçerek, Bolaman virajlarına girmeden yeni açılmış olan 3820 metre uzunluğundaki tünelden geçerek Ordu’ya vardık.


ORDU - BOLAMAN TÜNELİ

**
Tüneller arası geçişlerde neredeyse sileceklerin yetişemeyeceği derecede de yağmurla karşılaştık. Neyse ki son tünelden çıktıktan sonra yağmur kesildi de kızlarımızın da yüzü güldü.
Birkaç sefer buradan geçmemize rağmen bir türlü uğrayamadığımız, şehrin hemen girişinde sağ tarafta yüksekçe bir yerde bulunan TAŞBAŞI kültür merkezi salonu ve kilisesini de gezelim istedik. Yolu sorup öğrenip bulduk.
Buraya çıkarken yolun üzerinde sağ tarafta bulunan bir eski evi de resimledik.

ORDU'DA ESKİ BİR EV

**
19. y.y. ortalarında (1853) yapılmış olan kilise, moloz taştan büyükçe bir teras üzerine yapılmış, Taşbaşı Mahallesinde denize hakim bir konumdadır. Dikdörtgen tarzında olup, doğu-batı yönünde uzanır. 1935 ile 1977 yılları arasında hapishane olarak kullanılmış, bahçesi ile birlikte 2500 m2 lik alana sahip bu tescilli anıt 2000 yılından bu yana da çok amaçlı salon olarak kullanılmaya başlanmış.
O zamanlar yan tarafında bir okulu da varmış, ama şimdi sadece giriş kapısı duvarları kalmış. Sahile kadar inen yapının duvarlarını deniz yalarmış. Daha sonraları doldurulan deniz nedeni ile kıyıdan uzaklaşmış….
Sahilde yapılan yürüyüş yolu ve anayoldan geçerken rahatlıkla görebilmeniz mümkün.

ORDU TAŞBAŞI KÜLTÜR MERKEZİ SALONU ve KİLİSESİ

**
Şehirde dolaşırken seyyar satıcıların tezgâhlarında gördüğümüz doğal dağ mantarları o kadar dikkatimizi çekti ki, hemen resimledik. Canımı z çok çekmesine rağmen cesaret edip alamadık zira hem kendimize güvenemedik (!), hem de geri dönene kadar uzun zaman arabada kalacağından…
Fakat resimleri kaldı hatıra…
Beraber bakıp yutkunalım mı, ne dersiniz?...

ORDU'DAN DAĞ MANTARLARI

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Semizotu (Semizebe)

Semizotu (Semizebe)

Bizlere Erzurum’dan Gönül Köprüsü ile gelen kızlarımıza (Serpil, Sümeyye, Elif ve Derya) öylesine alışmış ve sevmişiz ki, gitmelerinde sonra ev sanki boşaldı gibi geldi. Hepsine ve ailelerine içten ve gönülden sevgi ve selamlarımızı bir kere daha yolluyoruz.

**

Birçoğumuzun bildiği semizotu bahçe ve tarlalarda çok sık rastlanan yabani bir bitkidir, ekşimsi ve tuzlumsu tadı nedeniyle, bazılarımızı tarafından pek tercih edilmez. Ama çok besleyici olan semizotu demir ve C vitamini bakımından zengindir. İrsi kanama hastalıklarında özelikle akciğerlerden ve idrardan gelen kanama rahatsızlıklarında faydalıdır. Semizotu bronşite oldukça faydalıdır ve tıkanmış bronşları açar. Ayrıca midye bağırsak yanmasını giderir; yani o bir antiasittir. Bağırsakları yumuşatır, kabızlığı giderir. Semizotu iyi bir uyku vericidir ve sinir krizleri ile beyin yorgunluğunu giderir.

Semizotu diğer önemli tıbbi faydası da dalak tembelliğini ve tıkanıklığını gidermesidir. Semizotunun en önemli tıbbi faydası da onun bir antidiyabetik doğal bir ilaç olmasıdır. Kandaki şekeri adeta bir kevgir gibi süzer. Bu nedenle diyabetlilerin çiğ olarak veya yoğurtlu, sarımsaklı, cevizli ve zeytinyağı ile hazırlanmış salatası her gün yenmesi önerilmektedir.
Ayrıca semizotu idrar söktürücü ve kan temizleyicidir. Kanı üre ve her çeşit toksik maddelerden temizler. Böbrekteki kum ve taşı döker İdrar tutukluğunu ve yanmasını giderir. Bilhassa sebze olarak yenildiğinde semizotu fazla kiloları atar
Yuvarlağa yakın oval biçimli, yeşil renkli etli ve sulu yaprakları vardır. Bu yapraklar ile yine etli ve sulu olan yaprak sapları yenilir.
İşte bu kadar faydası olan bu bitkinin minik (3 – 6 mm. çapında, 5 – 6 mm. yüksekliğinde) , sarı ve albenili çiçeklerinin fotoğrafları:


Bulduğum kadarıyla:
BESİN DEĞERLERİ

100 gr. taze semizotunun besin değerleri şunlardır: 32 kalori; 2 gr. protein; 3,8 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,4 gr. yağ; 1,4 gr. lif: 4 mgr. fosfor; 40 mgr. kalsiyum; 0,2 mgr. demir; 80 mgr. sodyum; 45 mgr. potasyum; 180 IU A vitamini; 0,04 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0,03 mgr. B6 vitamini ve 8 mgr. C vitamini.



6 Temmuz 2008 Pazar

Gönül Köprüsü Samsun'da...

Gönül Köprüsü Samsun'da...

‘’81 ilden 100 bin öğrenci

"Gönül Köprüsü" projesinde 81 ilden seçilen 100 bin öğrencinin farklı illeri ziyaret ederek Türkiye'yi daha iyi tanımaları ve hayatlarında ilk kez yaşayacakları deneyimlerle ömür boyu sürecek dostluklar oluşturması hedefleniyor. İlköğretimde 7. ve 8. sınıflarda, ortaöğretimde 9. ve 10. sınıflarda okuyan öğrenciler beşer günlük seyahatlerle gittikleri illerde kültürel etkinliklere katılacak, yeni arkadaşlıklar kuracaklar. Gezilerde her otobüste ilgili ilin İl Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından atanan bir okul müdürü ve iki öğretmen öğrencilere eşlik edecek. Seyahatlerin 3 günü İl Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından, 2 günü ise her öğrenciden sorumlu mihmandar aile tarafından planlanacak. Öğrencilerin gittikleri ildeki öğrenci yurdunda konaklayacakları seyahatler, Ağustos ayı başında sona erecek. ‘’ (Gazetelerden alıntıdır…)



Bizim de misafirlerimiz Erzurum’dandı. Kızımız Sebla’yı Perşembe günü okullarının (Samsun 19 Mayıs Lisesi) müdür muavinlerinden Mustafa Bey arayarak günlerdir beklediği müjdeli haberi vermiş, Cuma günü sabah okulda olmasını istemişti. Sabaha kızımız gidip kendisine verilen arkadaşını alıp gelecek ona göre bizde şehirde gezdirecektik. Tabii ben de onlar gelene kadar sabah için bir şeyler hazırlayıp beklemeye başladık. Ama okulda tüm öğrenciler buluştuğunda program değişmiş ve eve gelmeden grup olarak gezmek istemişler, tabii kızım da buna uymak zorunda kalmış. Aslında öğrenci kabulü için başvuran öğrenci sayısı az olduğu için her öğrenciye üç dört civarında öğrenci düşünce rahatsız etmek istememişler. Ayrıca bazı ailelerin önceden başvurduğu halde daha sonra vazgeçmeleri ve misafir öğrencilerimizin açıkta kalarak üzülmelerinden dolayı da bizler de epeyi üzüldük.
Ama biz ve bizim gibi bazı aileler öğrenci sayısının hiç önemli olmadığını belirterek ertesi gün bize gelmelerini istedik. Bu Cumartesi sabahı bize geldiler, kahvaltımızı yaptık, tabii yine ben onlar için de ünlü yumurtalarımdan birini yaptım.
Kahvaltıdan sonra sohbetlerimize devam ettik, daha çok kaynaştık birbirimizle, zaman kısıtlı olduğu için biraz da dışarı çıkıp gezelim istedik. Aslında onlar bizlerle tanışmadan önce üç gün boyunca yapılan program çerçevesinde şehir ve çevre ilçelerinde gidilip görülecek birçok yeri görmüşler… Bize de pek gezdirilecek yer kalmamıştı. Bu nedenle biz de onları biraz annemlerin yazlığına götürdük, sahilde deniz kenarında dolaştılar, tabii içlerinde ilk defa denizi görenler ve bulundukları yerden ilk defa dışarı çıkanlar da vardı… Onlar bize Erzurum hakkında bilgi verdiler, merak ettiğimiz şeyleri sorduk, bizler de Samsun’u tanıtmaya çalıştık. Vakit kısıtlı olduğu için bir alışveriş merkezine gidip biraz alışveriş yaptık, yemek yedik ve okul bahçesine götürdük onları, ayrılık vakti gelmişti.
Orada da diğer arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle tanıştık, son bir hatıra fotoğrafı çekindik.
Belki süre kısıtlıydı ama aramızda bir gönül bağı oluşmuştu, hatta ayrılma vaktine doğru dört kızımız da bizlere cici anne ve cici baba diye hitap etmeye başladılar… Tabii çok mutlu olduk…
Farklı kültürlerden çocuklarımızın bu kadar kısa sürede birbirleriyle kaynaşmalarından mutluluk duyduk… Bizler de sizleri çok sevdik güzel kızlarımız Serpil, Sümeyye, Elif ve Derya...
Bu organizasyonu gerçekleştirenlere, emeği geçen herkese ve izin veren ailelere gönül dolusu teşekkürler…
İnşallah kısmet olursa bizler de en kısa zamanda Erzurum’a, sizlere misafirliğe geleceğiz…
Bu güzel günümüzü de bizler sizlerle de paylaşmak istedik… Bu gibi sosyal destek ve paylaşım programlarına katılımınızı öneriyoruz.
Sevgilerimizle…

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Leylekler

Leylekler

Bu sene mart ayından itibaren birkaç defa Ankara’ya gidip gelmek durumunda kaldığımızı önceki yazılarımda yazmıştım. Yol boyunca bol bol değişik resimler çekmiştik. Kimi yerlerde tabiatın renklerini ve değişimini, kimi yerlerde farklı çiçekleri, kimi yerlerde de leylekleri fotoğrafladık.

İlk gidişimizde yeni gelmekte olan leyleklerin yuvalarını yenilemelerini, ikinci gidişimizde yumurtladıklarını ve kuluçkaya yattıklarını ve son gidişimizde de yavruları çekebilme şansımız oldu.
İlk gidişimizde, sanırım Elmadağ yolunu tırmanırken yol kenarında yeni sürülmekte olan bir tarlaya konan ve eşelenen bir leylek sürüsü dikkatimizi çekti ve ilk defa bu kadar çok leyleği bir arada çekebildik.
Yol boyunca özellikle Çorum civarında birçok leylek ve yuvasını çektik. Yalnız bir yuvada çektiğim resim bizi çok üzdü. Zira leyleklerden bir tanesini kanadında büyükçe kan lekesi vardı. Demek ki elindeki silahı nasıl kullanacağını bilmeyen bir veya birkaç şahıs bu denli zararlı ve korkunç (!) hayvana ateş açmışlar….
Bir yuvada ise yavrularını yanından duran anne leylek (herhalde), onları beslemek için etrafta uçup ağzında bir şeyle ile gelen baba leyleği çektik.
Bir de bu yolculuk esnasında bir yaban ördeği ailesini de çekebilme şansımız oldu. Bir su kanalında gördüğüm hareketlenmeyi çekmek için arabayı durdurup, makineyi ayarlamaya çalıştığım sırada ördekler havalanıp uçtu ama yavrular uçamadığı için kanal boyu yüzerek uzaklaşmaya çalıştılar. Bizde resimlerini çekmeye çalıştık.

Samsuna yaklaştığımız sırada ise kazara fark ettiğimiz, çok istememe ve uğraşmama, ormanın kenarına kadar gidip zulaya yatmama rağmen, çekemediğimiz ceylan ise hala aklımızda…
Bizler seyahatlerimiz sırasında biraz fazla durarak, etrafı inceleyerek, farklı doğal yansımaların bol bol resimlerini çekerek gideriz. Bu yolla bilmediğimiz birçok konuda bilgilenme şansımız oluyor. Gerçi varmak istediğimiz yere biraz geç varıyoruz, yavaş yol almış oluyoruz amma olsun. Bu da bizim tercihimiz ve zevkimiz…

Zaman içinde doğanın geçirdiği evreleri fark edebiliyoruz, doğal yaşamın sınırlarının her geçen gün azaldığını, kendi içinde barındırdığı o güzelim özelliklerin nasıl sıkıntılar içinde zorlandığını, biz insanoğlunun ise gözlemlemede bile görememesini, hem bizlerin hem de gelecek nesillerin nasıl sıkıntılar yaşayabileceğini görmekten de üzüntülüyüz.

4 Temmuz 2008 Cuma

Ankara'da Akvaryum

Ankara'da Akvaryum

Ankara’ya gitmemizi gerektiren sağlık kontrolleri öğleden sonra bittiğinde sonuçların da güzel çıkması ile rahatladık. Arkadaşlarımızla buluştuğumuzda bize yeni açılan alışveriş merkezindeki akvaryumu göstermek istediklerini söylediler. Bizde kabul edince hep beraber oraya yollandık.

Yeni açılmış olan alışveriş merkezi bayağı büyük ve genişti. Oldukça kalabalık olması nedeni ile arabalarımıza yer bulup içeri girdik. Birkaç katlı olan yapıda, her katta birçok farklı değişik işyerleri, dinlenme için kafeler, aralarda oturulacak yerler yapılmıştı.

İlk girişte yere yapılmış olan harita ilgimizi çekti. Yürüme bantları ile asansörler farklı yerlerde yapılmış, bizler bir uçtan diğer uca yürüyerek yürüme bantları ile üst kata çıktık. Zaten akvaryumlarda üst kattaydı.

Karşılıklı iki tarafta bulunan bu akvaryumlar, Türkiye'nin en büyük kapalı sistem akvaryumu ile Avrupa'nın en büyük 5. resif akvaryumuymuş. İçlerinde mercan ve çeşitli balık türlerinden toplam 500 çeşit deniz canlısı yer alacağı söylendi. Ayrıca bunlar için Singapur'dan 4 köpek balığı getirilmiş, akvaryumda yaşamaya en uygun ve görünüş açısından gösterişli olan siyah köpek balıklarıymış.

Her biri 75 ton su kapasiteli akvaryumlarda kullanılan su, Türkiye'deki en temiz suya sahip olduğu söylenen Saros Körfezi'nden 8 tankerle Ankara'ya getirilmiş 150 ton deniz suyu ile doldurulmuşlar. Her biri 7x4 metre ebadında ve 1.80 metre ene sahip akvaryumlar için 2 milyon dolar harcanmış. ABD'de imal edilerek altı ayda ve tek parça halinde Türkiye'ye getirilmiş akvaryumda 12 santimetre kalınlığında akrilik kurşun geçirmez cam kullanılmış.

Akvaryumlardaki dekorlar, doğadaki tüm renklerden oluşan gerçek mercan ve gerçek mercanlardan alınan kalıplardan oluşmuş. Tek bir akvaryumun dekorunda 10 tonluk yaşayan kaya kullanılmış.

3 Temmuz 2008 Perşembe

Zahter (Kekik) Salatası

Zahter (Kekik) Salatası

Bu seferki Ankara ziyaretimizde, bize hep yardımcı olan meslektaşımızın kızkardeşi Tülin hanım, bizim özellikle eşimin tariflerini oldukça beğeniyor. Hele yöresel tadlarla yapılan değişik tariflere ayrı bir ilgisi var. Anakara kitap fuarında bulunan yöresel sergilerden Antakya ürünleri satan kişide taze zahter yani taze kekik olduğunu da söylemiştik. Dayanamayıp gidip almış… Dönmeden önce muhakkak bana yapın dedi. Bizde ertesi gün sabah kahvaltısına sözleştik.
Sabah gittiğimizde birde baktık ki nar ekşisi de almış.
Hanımlar beni mutfağa atıp çaylarını alıp salona geçtiler, bana da yapmak kaldı.
Neyse ki beğendiler, ben de mahcup olmaktan kurtuldum….
(Not: Eğer tarif isterseniz Zahter (Kekik) Salatası‘na tıklayıp bakabilirsiniz…)




2 Temmuz 2008 Çarşamba

Ankara Selçuklu Köprüsü (Akköprü)

Ankara Selçuklu Köprüsü (Akköprü)

Yıllardır birçok defa önünden geçmemize rağmen bir türlü durup ta resimleme fırsatımız olmayan bu köprüyü bu sefer trafiğin nispeten az olduğu bir zamana denk gelmemizin de katkısı ile durup resimleyebildik.
Ortaokul yıllarında yanında geçerken kullanılmayan köprüyü gördükçe, kullanılmama nedeni hakkında düşünürdüm ama bir türlü cevapta bulamazdık.
Yıllar geçtikçe bilgi ve görgüler arttıkça tarihi nitelikli olan köprünün artık ihtiyaca cevap verememesinden dolayı kullanılmadığını öğrendik. Daha sonra da tarihi geçmişini tabi…


Tam da Ankara İstanbul yolunun başlangıcında gidişte sağ tarafta bulunan Çubuk Çayı’nın üzerindeki köprü, Selçuklu hükümdarı I.Alaaddin Keykubat döneminde, Selçukluların Ankara Valisi Kızıl Bey tarafından 13.yüzyılın ilk yarısında yaptırılmış.
Bu köprü, Batı Anadolu’yu Ankara’ya bağlayan yol üzerinde yapılmış olup, askere ve hacca gidenlerin bu köprü başında ağıtlarla uğurlandıkları birçok tarihi eserlerde, kaynaklarda yazmaktaymış.
Köprü bazalt taşından yapılmış, yedi gözlü ve sivri kemerli olup, ortadaki göz diğerlerine göre daha geniş ve yüksek. Diğer gözler birbirlerinden daha alçak ve daha dar olarak dizilmişler. Köprünün batısında oldukça silik iki yazıt bulunmaktadır. Çekebildiğim kadar çekmeye çalıştım, internette yaptığım araştırmalarda Türkçeleşmiş halini ne yazık ki bulamadım. Büyük ihtimalle güzel bir yenilenme geçirmiş ve iyi durumda olmasına rağmen sanırım sadece yayalar tarafından kullanılmakta.

1 Temmuz 2008 Salı

Ankara Kalesi Çevresi

Ankara Kalesi Çevresi

Yıllar önce gittiğimizde kale ve etrafı bu denli açık, ferah ve seyre değer değildi. Etraftaki birçok harabe yapılar temizlenmiş, özellikle kale surları etrafı açılmış. Arkeoloji müzesi çevresi temizlenmiş. Geçmişten yansıyan eşyaların satıldığı iş yerleri daha ferah olmuş...
Bazen gördüklerimizi anlatmak için hangi kelimeleri kullanacağımız bilemeyiz. Görüntüler, anlatılmak istenenleri daha iyi anlatır.
İşte bu görüntüler onlardan...