SEYYAH & SOFRAM...
31 Ekim 2008 Cuma
Saint John Anıtı
İsa Bey caminden çıktıktan sonra yan duvarının kenarında yukarı doğru yollanarak St.John anıtına çıktık. Arabamızı park eder etmez hemen yanımızda ücret diyen biri bitti !...
Neyse deyip verip içeri girmek için kapısına yöneldik. Kapıda Müze Kart’larımızı gösterip girdik. Yüksek duvarlarla çevrili tepe de yapılmış olan anıt kilise Selçuk Kalesi’nin bulunduğu tepenin güney eteğinde yer alıyor. Bu yapı Efes’teki Bizans Dönemi yapılarının en görkemlisiymiş. Bu tepe üzerinde son günlerini geçiren St. John, öldüğünde de buraya gömülmüş. Mezarın üzerine önce bir anıt dikilmiş, M.S. 4. y.y.'da bu anıtın çevresine çatısı ahşap olan bir kilise yapılmış; yüzyıl sonra da buraya Justinianus (527-565) tarafından halen kalıntıları ayakta duran kubbeli bir bazilika inşa ettirilmiş. Haç planlı yapı avlu, narteks (kiliselerin ön cephesinde bulunan giriş bölümü, merkezden duvar yahut kolonlarla ayrılır. Hıristiyanlığın ilk zamanlarında Hıristiyan olmayanların ancak bu bölüme girmelerine izin verilmiş) ve 5 nefli (kilise yapılarında meydana gelen koridor yapıları) ana kısımdan oluşmakta. St. John'un mezarı en ortadaki kubbeli bölümün altındaymış.
Girişte hafif meyilli yolla yukarı doğru yürümeye başladık. Giriş kapısının arkasından baktığımızda ana girişin iki yanında da bire göz yapılmış olduğun gördük. Yola devam edince sağ tarafta bazilikadan kalan antik buluntuları, ilerleyince de sütunlarla geniş bir avlu, onun içinde de 4 sütunla çevrili küçük bir alan, etrafında geçiş koridorları ile çevrilmiş bağlantılı odalar, zincirle çevrilmiş bir odanın dibinde mozaik yer döşemesi gördük.
Odaların giriş kapılarının tuğlalardan örülme şekli, oda kapılarını tek taşlı olarak 3’lü yapı ile meydana getirilmesi, bir tarafta su küpleri, salonun ortasında vaftiz yeri, bazilikanın altında yapılmış olan yer altı su ve kanalizasyon sistemi, duvarların alt kısmında yıkıntıların son kalıntıları yer alıyordu.Arka kısım bahçesinde ise meyvelerini vermiş olgunlaşmasını bekleyen kaktüsleri görünce aklımız kaldı. Zira bunlar olgunlaşınca o kadar güzel tatları oluyor ki…Giriş avlusuna geldiğimizde bir gurup turistin rehberlerini dinlediğini gördük, bizde ağaçların altında gölgelik bir yer bulup az dinlenelim istedik. Tam bu sırada avlunun kenarında antik kalıntı duvarın üzerine yuva yapmış leyleklerin gösterisine şahit olduk. O kadar insanı umursamadan yuvadan uçtu aralarımızda dolaştı, çocuklar peşlerinden loşunca havalanıp yuvasına döndü. Buradan ayrılıp Artemis tapınağına yollandık.
Fotoğrafları için:
Saint John Anıtı
30 Ekim 2008 Perşembe
İsa Bey Camii
Selçuk Efes müzesinden ayrılıp, sağa dönünce gördüğümüz yön levhasını takip ederek önce İsa Bey camisini gördük.
Bu yola girmeden önce tam karşımızda 14.üncü y.y. da yapılmış olan Karakol yanı Cami’sini (cami kesme taştan tuğla hatıllı, kare planlı olup, önünde iki sütun ve iki payenin yuvarlak kemerlerle birbirine bağlandığı üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmakta. Yuvarlak kemerli bir kapıdan içerisine girilen caminin üzeri yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülmüş. Kasnağın üzerine sağır nişler yapılmıştır. Bu nişlerin içerisine de yuvarlak kemerli küçük vitraylı pencereler yerleştirilmiş), gene İsa Bey camisine varmadan yolun sağında gene 14.üncü y.y.da yapılmış olan, küçük restore edildiği için ben geçmişe ait bir buluntusuna şahit olamadığım mescit şeklinde Kılıçaslan Camii, tam karşısında ise etrafı tellerle çevrilmiş yıkıntı halinde İse Bey Hamamı (1372 de yapımlı)’nı resimledik.
Yolumuza devam edince dış bahçede İsa Bey’i tasvir eden bir anıt heykeli ile karşılaştık. Yan tarafına arabamızı park edip, camiye yöneldik.
İki taraflı 14’er basamakla çıkıp içeri giriliyor. Merdivenli girişin altında şimdi akmayan suları ile bir çeşmesi de bulunuyor.
1375 yılında inşa edilmiştir. Mimarı Ali Bin Müşeymeş ed-Dımışki’dir. Beylikler dönemi ile Osmanlı mimarisine geçiş aşamasının en tipik örneklerinden biri olup, içerisinde yer aldığı zengin tarihi ve arkeolojik eserler arasında kendisine özgü mimarisi ile bir yer edinmek amacıyla St. Jean Kilisesi'nden tek bir taş dahi alınmadan inşa edilmiş ve neredeyse bu kilise ile boy ölçüşebilecek konumda. Ayrıca Türk mimarisinde ilk defa, 'ikinci cemaat yerine' sahip olmasıyla ayrı bir önem taşıyormuş.
19.uncu y.y. sonlarına doğru kervansaray olarak kullanılmış.
Oldukça geniş bir avluya gene yüksek taç bir kapı girişi ile giriliyor. Kapının üzeri iki renk taşlarla örülerek şekillendirilmiş, üst ön alınlığında da el işçiliğinin ustalığı sergilenmiş. İçi ise spiralli kesme taşa işlenmiş küçük bir kubbe ile tamamlanmıştı.
Kapını hemen girişinde sol tarafta minareye çıkmak için iki kademeli taş merdiven yapılmış, bunlardan çıkılarak yan taraftaki kapıdan minareye çıkılıyor. Ana giriş olan taç kapının üzerine de günümüzde şerefeden yukarısı yıkılmış olan minare yerleştirilmiş. Biz gittiğimizde yıkılmış şerefenin yerinde leylek yuvası içinde de 3 yavru vardı, yukarıdan hem bizi hem de uçma dersi veren annelerini izliyorlardı.
Avludaki arkaya bakan duvarlarda hiç pencere yoktu, diğer yanlardakilerde iki katlı örülmüş, üst kattakiler açık, alttakiler kapalıydı.
Ortada avluyu çevreleyen antik sütunlar, ortada sekizgen bir havuz, ana girişin dışında batı ve kuzeyden de giriş sağlayan ama şimdi kilitli olan kuzeydekinde 10 diğerinde 15 basamakla inilip çıkılan kapıları mevcuttu.
İçinde ise 4 büyük granit sütun, bunların üzerinde 2 büyük kubbe, içleri büyük kısmı dökülmüş çinileri, sade bir mihrabı, yenilenmede yerleştirilmiş olduğunu düşündüğümüz minberi ile huzur veren iç yapısı vardı.
İç avlunun arka duvarına oralarda yatanların (sanırım) mezar taşları dayandırılarak sergileniyordu.
Bahçenin ara tarafına doğru bir de iğde ağacı vardı ki gölgesinde kuşlar cıvıldıyordu.
Bizlerde kendimize anı fotoğraflarımızı çekerek buradan ayrıldık.
Daha sonra çıktığımız St.John anıtından da burasının ve yavru leyleklerin yukarıdan resimlerini çektik.
Fotoğrafları için:
İsa Bey Camii
29 Ekim 2008 Çarşamba
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun ...
Cumhuriyet Bayramımız, bu ülkeye ait olduğunu düşünen; bu ülke için bir çivi çakan ve bu ülke için canını feda edebilecek herkese kutlu olsun !!!
28 Ekim 2008 Salı
Blogger erişime açıldı
Blogger erişime açıldı
hakkımız olanı aldık:-)))yayına devam
(Alıntı)
Geçtiğimiz cuma günü erişime kapatılan Blogger'ın yasağı bugün öğle saatlerinde kaldırıldı. Siteye erişim yeniden engellenebilir.
Blogger.com'un 4 günlük yasaklanma macerası nihayet sona erdi. Artık herkes blog'una giriş yapabilir. Chip.com.tr'nin Google Türkiye'den aldığı bilgiye göre, geçtiğimiz Cuma günü Türkiye'den erişime kapatılan www.blogger.com, 4 günlük yasaklama macerasından sonra tekrar özgürlüğüne kavuştu. Bilindiği gibi popüler blog sitesi Blogger, Lig TV'den yapılan şikayet üzerine erişime kapatılmıştı.
Kararın kaldırılma nedeni ise şimdilik "delillerin yetersiz olması ve yeni delillerin toplanma isteği" olarak açıklandı. Eğer bir gelişme olmazsa, bir süre sonra aynı yasağın tekrar gündeme gelmesi de beklenebilir...
Birçok yasaklı site arasına Blogger'ın da eklenmesi, belki de bugüne kadar gösterilen en büyük tepkiyi de beraberinde getirmişti.
(Chip.com.tr)
26 Ekim 2008 Pazar
Biz halk olarak ''BECERİRİZ''...
Millet olarak birşeyin cılkını çıkarmakta üstümüze yoktur herhalde. Girdiğimiz her işin içine eder bırakırız. Birileri işe yarar, insanlığa faydalı birşeyler yaptı mı hemen kolpasını, sahtesini, artık orjinaline dair olmayan ne varsa onu çıkarırız. Biri hakkımızda gerçekte olsa olumsuz bir fikir beyanında bulundu mu hemen karşı cephe açar, savaş açarız. Biz böyle bir milletiz işte, bizden iyisini hazmedemiyoruz. Bize yapılan eleştirileri de hazmedemiyoruz. Hatta bu hazmedememenin neticesinde çoğu zaman kurunun yanında yaşı da yakarız ve bize göre yaptığımız herşeye değmiş ve sorun kökten halledilmiştir. Halbuki kendi kendimizi kandırdığımızın biz de farkındayızdır.
Son zamanlarda bu bahsettiğim şeylerin en bariz örneğinin internet dünyasında sık sık görmeye başladık. İlk olarak youtube‘un bir kaç densizin yüklediği videolar yüzünden tüm Türkiye’de yasaklanması ile başladı bu silsile. Aslında bu olay o tarihten sonra olacaklarında habercisiydi ancak ben gibi çoğumuz bunun farkında değildik. Youtube’un ardından Google groups, Wordpress ve daha hatırlamadığım bir çok dünya çapında yaygın olarak kullanılan hizmetler Türk kullanıcılarının hizmet erişimine Türk mahkemeleri tarafından kapatıldı. Kimler geldi kimler geçti bu yasak çemberinden diye düşündüğümüzde aslında olayın ciddiyetini daha iyi kavramış olacağız. Bir kişinin isteği üzerine milyonlarca insan bir hizmetten mahrum bırakılıyor. En son yasak kurbanı ise ne yazık ki milyonlarca blog yazarının bulunduğu Blogger oldu. Artık her sabah kalkıp düzenli olarak girdiğimiz bir sitede veya hizmette, bir sabah kalkıp da o beyaz fonda kabus gibi duran kırmızı fonlu yazıları görme korkularıyla başbaşayız saolsunlar. Gerçek dünya da bizleri rahat bırakmadıkları gibi sanal dünyada artık özgür değiliz. Özgürlüğümüzü öyle ya da böyle bir yolunu bulup kısıtlamak adamların hobisi haline geldi.
Yasaklara karşı silahımız ilk başlarda dns ve ağ ayarlarında bir kaç ufak değişiklikti ancak belli bir süre sonra o da işe yaramadı ve imdadımıza ninja gibi proxy siteleri yetişti. Başta ktunnel, vtunnel ve ntunnel vardı ancak artık a’dan-z’ye kadar herhangi bir harfi tunnel başına koyun girin bu hale geldi:)….olsun amaç hizmet olduktan sonra çoğalmaları internet kullanıcıları açısından daha iyi. Velhasılı kelam istedikleri kadar yasak koysunlar, demokrasilerde çare tükense bile internette çare tükenmez bunu da iyi bilsinler….
alıntı:
BECERİRİZ
24 Ekim 2008 Cuma
NİHAYET BU DA OLDU....
NİHAYET BU DA OLDU....
KİM NE YAPTI İSE....
YAPILANLARIN KARŞILIĞINDA BLOGGER'E DE TÜRKİYE'DEN ERİŞİM MAHKEME KARARI İLE ENGELLENMİŞ....
BİZLERİN YILLARIN BİRİKİMLERİMİZE DE ERİŞİMİMİZ ENGELLENMİŞ OLUYOR....
YILARDIR KENDİ ARASINDA ÇIKARSIZ PAYLAŞIMLARI İLE BİRBİRİNE ULAŞMIŞ,
SAYILARINI BİZLERİN DAHİ BİLEMEYECEĞİ KADAR KİŞİYİ DE MAĞDUR ETMİŞ OLDULAR....
YAZILACAK SÖYLENECEK ÇOK ŞEY VAR DA....
İŞTE....
SÖZ'ÜN BİTTİĞİ YERDE SESSİZLİK BAŞLIYOR....
AMA...
''KABULLENME' OLARAK ''KABULLENİLMEMELİ''....
TEKRAR GÖRÜŞÜNCEYE KADAR...
BAKALIM...
NE ZAMAN'mış...
Ege Gezisi _ Ressam Oğuz Aydın
Selçuk müzesinde olaşırken giriş holünde çok hoşumuza giden bir de resim sergisi gördük. Bu gezimiz esnasında rastladığımız en güzel anlardan biriydi. Kendisi ile uzun ve sıcak bir sohbetimiz oldu.
Yıllar boyu verilen emeklerin bizleri geliştirdiği söylenir, sanatçının içindeki var olan cevher de yıllar içinde elmasın işlenmesi gibi değer kazanıyor.
Sayın Oğuz Aydın’la sohbetimizde de bunu bir kere daha anlayıp gördüm.
Güzel sohbeti için kendilerine buradan bir kere daha teşekkürlerimizi iletirken, verdiği eserlerin daha nice sergilerde (ki bu 37.inci sergisiymiş) gün yüzü görmesini diliyoruz.
Saygılarımızla…
23 Ekim 2008 Perşembe
Selçuk Efes Müzesi 3.üncü Bölüm
Bir de iç tarafına çok şirin bir dinlenme mekânı yapılmış, burada oturup dinlenirken çayınızı, kahvenizi ya da soğuk bir içeceğinizi alabiliyorsunuz.
Unutmadan, müzenin yan tarafında da Türkiye’nin ilk hamam müzesi olan Saadet Hanım Hamam Müzesi bulunuyor.
Fotoğrafları diğer bilgiler için:
Selçuk Efes Müzesi
22 Ekim 2008 Çarşamba
Selçuk Efes Müzesi 2.inci Bölüm
Bu müze çoğunluğu Efes’ten derlenmiş eserlerle doluydu. Birbirinden güzel, hayran bırakacak derecede estetik ve tarihi değere sahip birçok antik buluntu vardı. Hele Artemis heykeli, Sokrates Odası, Dünyanın ilk sikkelerinden örnekler, İmparator büstleri, mermer taş üzerine işlenmiş Tavla, Eros’un Afrodit’le heykelleri, mezar buluntuları, lahitler, kültler…
Bir de arka salonlarda gladyatörlerle ilgili hem tarihsel anları, hem de görsel olarak şekilli anlatımlı çok güzel bir ortam hazırlanmış. Bir yandan okurken, görsel olarak seyrediyor daha iyi anlıyor, diğer yandan da antik buluntularla kıyaslama şansınız oluyor.
Fotoğrafları diğer bilgiler için:
Selçuk Efes Müzesi
21 Ekim 2008 Salı
Selçuk Efes Müzesi 1.Bölüm
Sabah kalkıp bu sefer otelin (Meral Otel) giriş salonuna inip çeşitlilik konusunda oldukça zengin menü içinde kahvaltılıklarımızı alıp, bizler çaylarımızı kızlarımız meyve sularını içti. Kahvaltı sonrası bahçesinde çaylarımızı içerken oteli işleten aile ile de sohbeti çaylarımız gibi demledik. Sohbet koyulaştıkça ayrılmak da zor oldu. Bir daha görüşebilmek dileği ile vedalaşıp Selçuk Efes Müzesine yollandık.
Fotoğrafları diğer bilgiler için:
Selçuk Efes Müzesi
20 Ekim 2008 Pazartesi
Selçuk _ Belediye Lokantası
Selçuk ilçesinde yerimizi ayarladığımız oteli (Meral Otel) çalıştıran ailenin de önerisi ile yakınlarında olan Belediye Lokantasında akşam yemeğimizi yiyebileceğimizi söylediler. Gidilebilecek yolu da tarif ettiler. Eşyalarımızı yerleştirip duşlarımızı alıp akşam yemeği için gittik. Gerçekten temiz, aile ortamında sessiz sakin bir yerdi.
Yemek için hemen bol acılı etlerimizi, gene bol acılı salata ve mezelerimizi söyledik. Yanında kızlarımız meyce sularını bizler ise soğuk sularımızı söyledik. Hemen salata ve mezelerimiz yanında da nar gibi kızartılmış ekmek dilimleri geldi. Doğrudan acılılara daldık tabi…
Arkasından gelen etlerimiz de arzu ettiğimiz derecede acılı ve kıvamında pişirilmişti. Bize servis yapan garson delikanlının sıcaklığı, el çabukluğu, hizmette gösterdiği hızı da eklenince yediklerimiz yemeyi düşündüklerimizi geçti !...
Acılı mezelerin ikinci tabağı da istendi, koskocaman bir tepsi (tabak değil ha…), kızlarımıza, içerden patates kızartması de gelince….
Damaklarımızda kalan tadı sizlere nasıl aktarabiliriz ki?..
Biz 1- 2 saatte kalkarız derken, üzerine de demli çaylarımızı kahvelerimizi de içip hesabı isteyelim dedik.
Hesap geldi, hesabı görünce bir servis daha yiyelim deyince beni zor çıkardılar… Anlayacağınız gelen hesap verilen ve yenilenlerin karşılığında bize oldukça düşük geldi. Yolunuza düşerse gözü kapalı gidebilirsiniz. Tabi masada alkollü içecek siparişi de verecek olursanız bu gelen hesap farklılaşır, biz alkollü içecek kullanmadığımızdan bize göre hesap uygundu, hatırlatalım dedik !...
19 Ekim 2008 Pazar
Şirince
Aydın’dan yola çıkıp Selçuk – Kuşadası – Çeşme tarafına gidip, oralardan birinde almayı planladık. Yol üzerinde daha önce çeşitli vesilelerle adını duyduğumuz Şirince yön levhasını görünce, hemen o yola sapıp virajlı ve rampalı yoldan yukarı köye doğru tırmanarak ulaştık, vardığımızda birkaç kişiye kalabilecek yerler hakkında danışalım dedik.
Bize gösterilen yerler ile istenen ücretleri uygun görmedik. Oradaki genç aşağıda Selçuk’ta daha uygunlarını bulabileceğimiz söyleyince iyice vazgeçtik.
Onun üzerine köyde dolaşmaya başladık. Eski evler çoğu yenilenmiş, restore edilmiş, büyük çoğunluğu da ev pansiyonculuğuna uygun şekle çevrilmiş. Yerel olarak farklı ve de çeşitli şarap üretimlerini sergileyip satan yerel lokantalar açılmış.
Kalınabilecek pansiyonlar ile lokantaların bazılarında park yerleri açılmış. Ama köy içindeki yollar çok dar, sıkışık ve rampalı yani yokuştu.
Biz oradan ayrılıp aynı yoldan bu sefer aşağı inerek Selçuk’a yönlendik.
Fotoğrafları için:
Şirince
18 Ekim 2008 Cumartesi
SAMSUN TÜTÜN İSKELESİ
Hayvanat bahçesinden çıktıktan sonra sahil yolunu takip ederek yürüyüş-gezi yolundan yürüyerek havanın da güzelliğinde faydalanmak istedik. Bu yürüyüş esnasında karşılaştığımız bazı dostlarla kısa sohbetlerde bulunduk. Sahil Yürüyüş Yolunun sonlarına doğru denizin doldurulması ile elde edilmiş alanda yapılmış olan yeni iskeleyi de görüntüledik.
Şehrin merkezinde bulunan Cumhuriyet meydanından sahile kadar olan yolda yeniden yapılandırarak oturma yerleri, süs havuzları, yürüme alanları yapılmış. Bu protokol yolu diye de adlandırılan yola girmeden önce yolun sağ tarafında da Samsun Arkeoloji ve Etnografya müzesini de ziyaret edebilirsiniz.
Gene yolu takip ederek sahildeki iskeleye ulaşmadan az evvel yenilenmiş olan Yabancılar Pazarını da gezebilirsiniz.
Bazı bilgiler:
Samsun Büyükşehir belediyesi tarafından yıllar içerisinde dolgu çalışmaları nedeniyle kaybolan tütün iskelesi orijinal ölçülerde yeniden inşa edildi. 45 metrelik bir protokol koridorunun başına Bandırma Vapuru'nun ölçüleriyle aynı olan beton bir iskele yapıldı.
Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan Mustafa Kemal Atatürk ve 18 silah arkadaşının 19 Mayıs 1919'da Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak üzere Samsun'da karaya çıktığı Tütün İskelesi'nde bulunan Atatürk ve 18 silah arkadaşının balmumu heykelleri yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
Ulu önder Atatürk' ün 19 Mayıs 1919'da Milli Mücadele'nin ilk meşalesini yakmak üzere Samsun' a ayak bastığı ilk nokta, hak ettiği saygınlığa kavuştu. Atatürk ve Silah arkadaşlarının ayak bastığı Tütün İskelesi'nden, Mıntıka Palas oteline kadar uzanan yol, samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanlığınca "Protokol Yolu" haline getirilerek halkımızın kullanımına açılmıştır.
Atatürk' ün karaya çıktığı Tütün İskelesi yeniden yapılarak, önüne temsili Bandırma Vapuru da inşa edilen Protokol Yolu 45 metre genişlikte ve 400 metre uzunluğundadır.
Fotoğrafları için:
SAMSUN TÜTÜN İSKELESİ
Daha fazla bilgi için:
Samsun Belediyesi - Protokol YOLU
TÜTÜN İSKELESİ
17 Ekim 2008 Cuma
Samsun Hayvanat Bahçesi
Gene sahil yolu üzerinde bulunan sevgi kafe ile tren raylarını arasındaki kısımda
bulunan hayvanat bahçesini, uçurtma şenliğinin de vesile olması ile, ziyaret ettik.
Hayvanat Bahçeleri sadece hoş vakit geçirilecek yerler olmaktan ziyade, çevre bilincinin gelişmesini sağlayan yerler olarakta değerlendirilmeli.
Hayvanları sergilemenin başka bir yolu olmadığı sürece kafeslerde seyredeceğiz.. Ülkemizde hayvanat bahçeleri ekonomik zorluklar içerisinde, kaynak aktarılamıyor.
Televizyonlardan başka hiçbir yerde bu hayvanları görme şansı olmayan bizlerin böylesine sosyal boyutu ağır basan bir tesisi de yaşatmanın ve koruyup kollamanın yollarını bulmamız ve desteklememiz gerekiyor.
Ailelerinin elinden tutup hayvanat bahçesine getiren çocuklar, hayvanları daha yakından görmenin mutluluğunu yaşıyor.
Ama ne yazık ki bazı görüntüler bizleri rahatsız ettiği kadar da üzdü. Bazı hayvanlara, uyarı levhaları olmasına rağmen, yiyecek maddeleri verilmesi, bazılarını dış bazılarının yakın tel çerçeveli kafes tellerine vurarak ses çıkartılarak hayvanların dikkatini çekmeye çalışıp rahatsız edilmeleri v.b. gibi…
Bunların yanında kafeslerin önüne konulmuş olan bilgilendirici levhaları okuyup çocukları ile paylaşanlar, farklı yaşam ortamlarında gelmiş olanlar hakkında yorum yapanlar, doğal ortamlarında görebilmenin zorluğunun bilincinde olanların ise bu sosyal paylaşım alanının güzelliği ve faydası hakkında konuşmalar ise, uygulamanın amacına ulaşmasındaki etkiyi gösteren güzelliklerdi.
16 Ekim 2008 Perşembe
Samsun Uçurtma şenliği
Bu sene yapmış olduğumuz Ege bölgesi gezi notlarımıza birkaç gün ara verip hafta sonu yaptığımız kısa gezi notlarımızı paylaşalım.
Çocukluğumuzun anılarının sarı sayfaları arasında çeşitli oyunlarımız yer alır. Bunlardan biri de uçurtma uçurmak…
Önce buna uygun çıtaları hazırlar, yapacağımız şekle göre boylarını ayarlar, en yükseğe çıkartan olmak için bulabildiğimiz ipleri birbirine ekleyip kocaman yumak yapardık. O zamanlar en kolay bulabildiğimiz gazete kağıdı idi. Öyle renkli frapan kaplama kağıtları ya da naylon örtüler bulmak o kadar zordu ki…
Bulupta yapabilenlerin yeri ve havası ayrı olurdu. Yapabilenler diğerlerine yardım eder ekipi hazırlardık çünkü tek uçurtmanın havada zevki olmazdı.
Uçurtmalar hazırlanınca doğru açık bir alan bulurduk ki o zamanlar her taraf uygundu şimdiki gibi apartmanlarla beton yığınları ile doldurulmamıştı.
Bu hafta sonu da Samsun’da Gazi Belediyesi tarafından bu yıl 2.'si düzenlenen 'Uçurtma Şenliği'nde gökyüzü şenlendi.
12 Ekim 2008 Pazar günü Sahil Yolu Sevgi Kafe arkasında gerçekleştirilen, gün boyu süren etkinlikte en yükseğe uçan, en renkli uçurtma, en büyük, en küçük uçurtma ve en yaşlı dallarında dereceye girenlere çeşitli hediyeler verilmesi planlanarak güzel bir hafta sonu yaşanmasına vesile olundu.
Gün boyu zevkli dakikalar yaşayan vatandaşlar, bazen rüzgarın olmaması sebebiyle uçurtmaları uçurmakta zorluk çekse de bazen de fazlalaşan rüzgar nedeni ile de zorlandılar.
15 Ekim 2008 Çarşamba
İzmir _ Efes 3.üncü bölüm
Yolun sağ tarafında bulunan Efes’in kurucusu Androklos’un anısına yapılmış olan Mezar anıtını, yan tarafında da Hadrian Kapısını gördük. Bunların karşısında ise halen devam eden çalışmaların da görüldüğü yol ve çevresi kısa zamanda açılacak gibi.
Yolun bu son kısmında artık simgeleşmiş olan kütüphanesi ile karşılaştık. Arka ilk giriş kısmını da görüntüleyip tekrar aynı yoldan geri yukarı çıkmaya başladık.
Kısa bilgiler;
İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kenti’nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri’ne kadar inmekte. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde Tunç çağları ve Hittitler’e ait yerleşimler saptanmış.
Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuş. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipmiş.
Efes, Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelmiş. 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğulları’nın merkezi olan Ayasuluk, 16.Yüzyıl’dan itibaren giderek küçülmeye başlamış, 1923 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra Selçuk adını almış ve bugün 30.000 kişilik nüfusa sahip turistik bir yer olmuş.
Doğu ile Batı (Asya ve Avrupa) arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kentiymiş. Bu konumu Efes’in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamış.
Efes tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılır. Yaklaşık 8 km²lik bir alana yayılan bu kalıntılar içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları yapılmış, ziyarete açık olan bölümlerdir.
1- Ayasuluk Tepesi (İ.Ö. 3. bine tarihlenen en erken yerleşim ile Bizans Devrine ait, Hıristiyanlık dünyası için büyük önem taşıyan St. Jean Kilisesi),
2- Artemision (İ.Ö. 9-4. yüzyıllara ait önemli bir dini merkez; dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı)
3- Efes (Arkaik-Klasik-Hellenistik-Roma ve Bizans Devri yerleşimi),4- Selçuk (Selçuklu, Osmanlı Dönemi yerleşimi ve bu yerleşimi barındıran, bugün önemli bir turizm merkezi olan modern kent),
Fotoğrafları için:
İzmir _ Efes Antik Kenti
14 Ekim 2008 Salı
İzmir _ Efes 2.inci bölüm
Yolun sağ ve sol taraflarında birçok zamanın özelliklerini ortaya koyan yapı kalıntıları, heykeller, odacıkların ya da yan yolların açılması ile görüntü zenginliğini ve kültürel birikimlerin yansımasını seyrederek inmeye devam ettik.
Yolun ortalarına doğru Traian Çeşmesini, biraz daha aşağıda ise gene sol tarafta Varius Hamamını, yolun karşı tarafında ise yamaç evlerinin başlangıç kısmı ile bunların ön kısmındaki mozaikli yürüme yolunun güzelliğini resimledik.
Fotoğrafları için:
İzmir _ Efes Antik Kenti
13 Ekim 2008 Pazartesi
İzmir _ Efes 1.inci bölüm
Bu antik kentin ilk kuruluş yılları M.Ö. 6000 yıllarına kadar dayanmaktaymış. Bugün gezilen Efes ise M.Ö. 300 yıllarında kurulmuş.
Daha önce yıllar evvel gittiğimizde alt kapıdan girmiş, kütüphaneden sonrası ise daha kazılmamış, açılmamış ve düzenlenmemişti. Bu sefer yukarı kapıdan elektronik okuyucuların olduğu kısımdan Müze kartlarımızı okutarak girdik. Bizi karşılayan sütunlu yoldan yürüyerek önce Devlet Agorasından geçip, Peristili evi (bazilika taşları ile yapılmış) görüp, meclis binasını gelip orayı gezdik. Oradan çıkıp Devlet sunağının önünden geçip Devlet Sarayına giden Kutsal Rampadan inmeye başladık.
Fotoğrafları için:
İzmir _ Efes Antik Kenti
12 Ekim 2008 Pazar
Aydın _ Meryem Ana
İzmir ili Selçuk ilçesine 9 km. uzaklıkta, 420 m. yükseklikteki Bülbül Dağı üzerinde bulunan Meryem Ana Kilisesi ve Evi Hıristiyan inancına göre kutsal sayılmaktadır. Panaya Kapulu olarak isimlendirilen bu yere Hz. İsa’nın ölümünden sonra Aziz Jean tarafından Hz. Meryem’in getirildiğine inanılmıştır.
Meryem Ananın son yıllarını yaşadığı yer olarak kabul edilen burasını d€€a Efes’e kadar gelmişken görelim dedik. Yön levhasını takip ederek yukarı doğru çıkarken yolun sağ tarafına bir insan boyutunda yapılmış olan Meryem ana heykeli bizleri önden karşıladı. Birçok turist burada resimler çektiriyordu. Yola devam edip giriş ücretini ödeyip park yerinde arabamızı bırakıp, düzenleme yapılarak önceki yıllara göre daha düzgün bir yolla yeşillikler arasında üst yoldan ilerleyerek kapıdan içeri girdik. Birok turist yerlerde sürünerek dua ve ibadet ediyordu. Bir köşede oturan papaz da onları seyrediyordu. Görevlinin biri sağ tarafta bulunan bir tablaya mumları yerleştiriyor, isteyenlere bağış önerisi ile veriyor dışarı çıkıldığında da kum havuzlu camekânlı yere yakılarak adak mumu diye yerleştiriyorlardı. Alt yoldan inerken duvara yerleştirilmiş niyet, dilek kağıt parçacıkları duvarı tamamen kapatmıştı. Orada buluna kaynak su akan çeşmelerden de şifa niyetli millet sırada içmek için birbirini bekliyorlardı.
İnanmanın getirdiği güzelliği olmaması gereken farklı uygulamalarla değişik yollara kanalize etmenin mantığını anlamakta zorlanmakla birlikte, asırlardır neredeyse her inançta uygulanan bu ya da benzeri davranışların ortadan kaldırılmasının zorluğuna bir kere daha şahit olup inandık.
Kısa bir bilgi;
Günümüzde Ephesos Magnesia kapısından Bülbül Dağı’na uzanan yol Panaya Kapulu’ya gelmektedir. Buradaki küçük bir meydanda evin yanında yuvarlak sarnıç, tepenin çevresinde kemerli duvarlar görülmektedir. Ayrıca burada yapılan kazılarda da pişmiş topraktan iki lahit ve bazı mezar hediyeleri ile karşılaşılmıştır.
Hıristiyanların kutsal olarak nitelendirdiği suyun bulunduğu sarnıcın yanındaki yolun sonunda haç planlı, üzeri küçük kubbe ile örtülmüş bir kilise bulunmaktadır. Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan bu kilise VII.-VIII. yüzyılda yapılmıştır. Meryem Ana Evi’nin kutsal haç yeri ilan edilmesinden sonra buradaki Meryem Ana Evi’nin kalıntıları üzerine küçük bir şapel yapılmıştır. Eski yapı ile sonradan yapılan şapelin duvarlarının birbirinden ayrılması için her ikisi arasına kırmızı renkte boya ile bir çizgi çekilmiştir. İki tarafında nişler bulunan kemerli bir girişten sonra tonozlu bir sahanlığa gelinmektedir. Buradaki apsiste Hz. Meryem’in heykeli bulunmaktadır. Bu heykelin XIX. yüzyılda buraya konulduğu sanılmaktadır. Bunun önünde gri renkli taban mermerlerinden ayrılan bölümün ocak olduğu saptanmıştır. Nitekim burada yapılan kazılarda MS. I. yüzyıla tarihlendirilen ev temellerinin kalıntıları ile kömür parçaları bulunmuştur. Bu bölümün güneyindeki küçük odanın doğusunda bir niş bulunmaktadır. Bu odada Müslümanlar tarafından namaz kılınmaktadır. Duvarlarında Kuran’da ismi geçen Meryem Ana ile ilgili surelere yer verilmiştir. Bazı araştırmacılar tarafından bu odanın Meryem Ana’ya ait yatak odası olduğu iddia edilmiştir.
11 Ekim 2008 Cumartesi
Aydın _ Tralleis Antik kenti
Aydın il merkezine 1 km. kadar uzaklıkta olan antik kent, Argoslular ve Tralleislierce kurulmuş.
Gerçi burayı bulmamızda ayrı bir hikâye…
Gittiğimiz her il ya da ilçede muhakkak önce turizm danışma bürosuna gider ya da gittiğimiz müzelerde o il ya da ilçe hakkında harita, broşür alarak daha bilgili, daha bilinçli gezmenin planını yaparız. Burada aynı şekilde kaynak istediğimizde ne müzede ne de turizm danışma bürosunda şehir ve çevresi ile ilgili bir şey bulamadık. İl haritası sponsor bulunamadığından belediye tarafından da bastırılmadığından ellerinde yokmuş… Diğer broşürlerden istediğimizde de bir tane verebildiler, İngilizce olmasında sakınca olmadığını söylediğimiz zaman…
Gene de ısrarımız üzerine yardımcı olmaya çalışarak bize Tralleis’e girebilmemiz için birkaç yere telefon açtılar, ki izinle girebilelim ….
Neyse, yolu zar zor bulduk, askeri alan içinde olduğundan yön levhaları eksik ya da gösterdiği yerlerde bir şey göremedik. Tam vazgeçecekken bir de şu yolu deneyelim deyince karşımızda bulduk. Kapıda gişe var kimse yok, güvenlik yeri var kimse yok, kazı anında resim çekmek yasak denmişti bunu denetleyecek birileri yok… Arabayı çitlerin dibine park edip içeri girdik.
Bugün sadece ‘’üç göz’’ diye adlandırılan M.S. 2.inci y.y. da yapılmış olan gymnasiuma ait kalıntı kalmış. Burası yontu ustası yetiştirmekle ünlüymüş. Diğer tarafta girişe yakın bir mekânda yapılan kazıları korumak amacıyla üstü kapatılmış bir alanda yerleşim ve yaşam alanları ortaya çıkartılmıştı, yan tarafında ise gene birçok yerde gördüğümüz temiz su sistemi için yapılmış borular vardı. Bu borular da toprak kalıplarla fırınlarda pişirilerek ve birbirine girip su sızdırmazlığı sağlamak amacıyla derzli (yivli) imal edilmişti.
Buradan ayrılıp yolu ve levhaları takip ettikçe kaybolmak üzere olduğumuzu fark edince vazgeçip ana yolu bulmak üzere döndük.
Daha fazla bilgi için resmi sitesi:
Tralleis Antik kenti
10 Ekim 2008 Cuma
Aydın Müzesi
Nazilli üzerinden geze dura 1,5 saatte vardığımız Aydın’da hemen müzeyi arayıp bulduk. Girişte bize bir sürpriz daha yapıldı, müzede resim çekmek yasak bahçede serbest !… Bu sefer müdürle görüştürdüler, karşılıklı konuşuldu ve müdür beyin izni ile müze içinde fotoğraf çekme müsadesi alarak teşekkür edip hem dolaştık hem çektik. Dolaştığımız tüm müze, ören yerleri ve antik şehirlerde buluntular her ne kadar birbirine benzese de değer ve önem bakımından farklı buluntular olabiliyor. Bunlar için çekim izni olmayabilir fakat neredeyse ülkenin her tarafında görülebilecek eserlerin derlenip toplandığı müzelerin bir kısmında ki bu uygulamanın mantığını ve sebebini çözebilmiş değiliz.
Neyse, biz gördüklerimizi anlatalım. Bahçesinde Aydın çevresinden derlenmiş lahitler, yazıtlı steller ile mimari parçalar, içeride ise arkeolojik ve etnografik eserler vitrinlerde sergileniyordu.
Bizim ilgimizi yere gömülü tarzda sergilenen antik bir mezar buluntusu ile fermanların yanında Atatürk’ün içtiği kahve fincanı ve tabağı idi. Bir de prehistorik dönemden kalma duvar resimlerinin sergilendiği yeri…
Yani anlayacağınız gerçekten de foto çekilmesi yasaklanacak kadar değerli parçalar vardı !...
Bize göre gezip gördüğümüz müzeler içinde en sade olanıydı. İşte anlatılacak konu bu kadar yani !…
9 Ekim 2008 Perşembe
Nysa Antik kenti 2
Nysa antik kenti 'Athymbra' adlı eski bir yerleşmenin yerinde M.Ö. 3. yy'ın ilk yarısında Suriye Kralı Seleukos'un oğlu I. Antiochos tarafından kurulmuş.
Tiyatrosu (40 bin kişilik kentte 10 bin kişilik tiyatro !...) yarım daireyi biraz aşan at nalı planlı o zaman yaklaşık 12 000 seyirci alırmış. Bu yapı iki diazomalı (alt üst iki bölümlü) alt kısmı 9 üst kısmı 16 dilime ayrılmış.
Sahne binası podyumlarında ise parmaklık ve kilitlerle korumaya alınmış olan abartmalar çok çok güzellerdi. Üzerlerinde bağcılık ve şarapçılık tanrısı olarak kabul edilen Dionysos’un Nysa’daki yaşamına ait kabartmalar vardı. Efes'teki ünlü Celsus kütüphanesinden sonra Anadolu'daki en iyi korunmuş ikinci antik devir kütüphanesi Nysa'da bulunmaktadır.
Oradan çıkıp etrafa bakarken tanıştığımız bir Fransız ailenin de yönlendirmesi ile yolun sağ tarafında mevcut bir köprü yanında oldukça büyük su tünelleri bulduk resimledik.
Arabaya binip yolu yukarı doğru takip edip ulaştığımız toprak yolun sol tarafında galeriler, bu galerilerin üzerinde kemerler gördük. Meğer burası Agora'ymış bunlarda antik dükkanlarmış. Bunların ilerisinde roma hamamları ile agora bulunuyor.
Vadiden aşağı doğru baktığımızda da büyük kısmı yıkılmış bir Roma köprüsü kalıntıları nispeten sağlam olarak duruyordu.
Yarım saat kadar dolaştığımız bu antik kentten yola devam etmek üzere ayrıldık.
Daha fazla bilgi için resmi sitesi:
NYSA ve AKHARAKA Resmi Tanıtım Sitesi
8 Ekim 2008 Çarşamba
Nysa Antik kenti 1
Gene böyle yolda giderken gördüğümüz bir yön levhası, daha önce hiç duymadığımız bilmediğimiz bir yeri gösteriyordu. Gösterdiği mesafe de kısa olunca (3 km.) bir bakalım dedik. Virajlı yollardan çıkarak ulaştığımızda karşımızda kocaman bir yapı gördük, gerçi yolda çıkarken sağ taraftaki vadi üzerinde oldukça büyük görünen köprü ve su kemeri kalıntıları vardı. Bir şeyler görebileceğimizi düşünüyor ama bu denli olacağını tahmin etmiyorduk. Elimizdeki notlarda da olmadığından tatlı bir şaşkınlık oldu.
Karia Bölgesinin önemli merkezlerinden biri olan Nysa dik bir boğazın iki yanına kurulmuş romantik görünümlü antik bir kentti. Antik çağlardaki kentsel planlama açısından mimarideki bu ustalık önemli ve etkileyiciydi.
Nysa Aydın İlinin Sultanhisar ilçe merkezinden kuzeye doğru giden yaklaşık 3 km'lik asfalt yol bizi doğrudan Nysa antik kentine ulaştırdı. Zamanında en az 40 bin kişinin yaşadığı antik kentin 10 bin kişilik tiyatrosu ise korunmuş
yapılarından biriymiş.Nysa'daki diğer başlica yapı kalıntıları arasında; kent Meclis Binası, Kütüphane, Gymnasium, Stadyum, Agora, Köprüler, Roma devrine ait Hamamlar ile Bizans kiliseleri bulunmaktadır.Hellenestik devre ait olan surların izleri ise bugün kaybolmuş durumda. Efes'teki ünlü Celsus kütüphanesinden sonra Anadolu'daki en iyi korunmuş ikinci antik devir kütüphanesi Nysa'da bulunmaktaymış.
Daha fazla bilgi için resmi sitesi:
NYSA ve AKHARAKA Resmi Tanıtım Sitesi
Fotoğrafları için:
Denizli_ Laodikeia
7 Ekim 2008 Salı
Denizli _ Laodikeia 2
Laodikya'nın en yüksek refah düzeyine ulaştığı zamanlar Roma ve erken Hıristiyanlık dönemi ve geç Bizans çağına rastlamaktaymış. Hierapolis yakınlarındaki bir kaynaktan gelen şehirdeki sıcak suyun tedavi edici özellikleri sebebiyle, şehir aynı zamanda bir tedavi merkezi olarak da gelişmiş.
Yolun sonunda sağ tarafa yönlenerek yaklaşık 100 metre kadar toprak yoldan yürüyerek bir tepenin yamacında küçük tiyatroyu bulduk. Üst oturma merdivenleri nispeten sağlam kalmış ama tiyatro sahnesi ve alt yapı grupları ortada görünmüyordu.
Tekrar dönerken yolun sağ başındaki kalıntılar arasında saat kursu, sol tarafta bir kilisenin arta kalan sütunları ve alanı, gene sağ tarafta onarılmış ant başlıklarını gördük. Yürüdüğümüz yolun aslında mevcut olanın çok az bir kısmı olduğu, zaman içinde yapılacak kazı ve düzenlemeler ile daha fazlasının bulunabileceğini söylediler.
Yaklaşık 1 saat süren antik kent gezisinde bizlere bilgi veren oradaki araştırmacılara teşekkür ederek ayrıldık.
resmi sayfası Laodikeia resmi sayfası bu sayfayı muhakkak ziyaret etmenizi öneriyoruz…
6 Ekim 2008 Pazartesi
Denizli _ Laodikeia 1
Denizli’de Pamukkale’yi gezdikten sonra gene aynı yol üzerinde ana yoldan yaklaşık 1 km. sonra da Laodikeia antik şehrinin olduğunu öğrenip oraya gittik. Gittiğimizde halen kazı çalışmalarının devam ettiğini kazı yapılan yerlerin dışında kalan yerlerin resimlerini çekebileceğimizi söylediler. Giriş kısmında ise vinç yardımı ile antik şehir duvarını yeniden örmeye çalışıyorlardı.
Ana kapıdan birkaç basamakla girildiğinde önümüzde iki tarafı çok az kalmış olan sütunlu bir yol (Suriye caddesi) ile bunlara açılan küçük odalar, çeşme kalıntıları ile yan giriş yollarının olduğu bir ana yola karşılaştık. Bu yol üzerinde mevcut yapıların kalıntıları bile hala ilgi çekici nitelikteydi.
İncil’de sözü geçen Anadolu kiliselerinden biri Laodikeia’da bulunuyor. Kent, daire biçimi surlarla çevrili. Biri kuzey, diğeri kuzeydoğuda iki tiyatro kalıntısı vardır. Büyük tiyatro 50, küçük tiyatro 45 basamaklı. Kentin en iyi korunmuş yapısı çeşmesidir. Çok sayıda kabartma ve heykelle süslü çeşmenin havuzunun iki yanında sütunlar var. Roma Dönemi suyollarının kemerleri günümüzde de görülebilmektedir. Kimi yerlerde 100 metre yüksekliğe ulaşan kemerler bulunmaktaymış. Stadion kentin güney ucundadır. Yazıtından 79 yılında yapıldığı anlaşılmaktaymış. Ayrıca İon tarzı tapınak, odeon ve gymnasion kalıntıları görülebilmekte. Ancak bunlardan çok az şey günümüze ulaşabilmiş. Kent dokumaları ve özellikle iç çamaşırları ile ünlüymüş. Denizli’nin tekstilciliğinin tarihi kökleri olduğu anlaşılıyor.
Resmi sayfası; Laodikeia resmi sayfası bu sayfayı muhakkak ziyaret etmenizi öneriyoruz…
Fotoğrafları için:
Denizli_ Laodikeia
5 Ekim 2008 Pazar
Pamukkale – Mantı
Yukarıda müzenin erken kapatılması ile başımıza gelenlere sinirlenip aşağı inerken artık şehre dönüp, duş alıp akşam yemeği için yer aramaya karar vermişken, yolun sağ tarafında gene otantik bir şekilde yapılanmış olan bir yol üstü lokantası gördük. Arabamızı park edip bahçesinden içeri girdik. Çok şirin bir düzenleme yapılmıştı, bazılarında masa sandalye bazılarında ise yer minderleri ile şark köşeleri hazırlanmıştı. Hatta bir tane de ağaç ev vardı.
Ben el yapımı açma mantı olduğunu öğrenince siparişimi verdim, hanımlar da açma gözlemeyi duyunca ondan istediler. Yanında da çifter ayran ile söğüş domates biberlerde gelince ağız tadı ile serinlikte bir akşam yemeği yedik. Üzerine de gene demli çaylarımızı ve kahvelerimizi içip yorgunluk atmaya çalıştık.
Gelen hesapta oldukça uygundu. Dört kişilik bu siparişe 38 ytl. ödedik. Nerede mi?... Pamukkale ALİŞ’de…
Pamukkale Fotoğrafları:
Denizli Pamukkale
4 Ekim 2008 Cumartesi
Denizli – Pamukkale ve antik müzesi 3
Eski travertenlerin üst kısmında yapılmış olan dinlenme parkında oturup hem manzarayı seyrettik hem de yorgunluk atıp sinirlerimizi yatıştırmaya çalıştık.
Pamukkale Fotoğrafları:
Denizli Pamukkale
3 Ekim 2008 Cuma
Denizli – Pamukkale ve antik müzesi 2
Buradan inip girişin sağ tarafında açılmış yolla tekrar yukarı doğru araba ile çıkarak müze giriş kapısını bulup gene müze kartlarımızı gösterip girdik. Hierapolis diye de adlandırılan bu alanda Direkli kilise, Anıtsal çeşme, Apollon tapınağı, Cin deliği, tiyatro, St.Philip Martyrionu, Orta çağ kalesi, travertenler, müze ve yukarı kısımda da antik havuz bulunuyordu.
Oldukça geniş bir alanda olan bu yapıları görmek için bayağı zaman gerekiyor. Buraları dolaşıp müzeye geldiğimizde kapatmaya başladıklarını, ama saatin daha erken olduğunu söylememize rağmen gayet rahat bir şekilde bizleri ve turistleri çıkartarak saat 18:15 te burayı kapattılar.
Bizlerde diğerleri gibi dışarıdan duvar üzerinden, parmaklıklar ardından içerinin resimlerini çekmeye çalıştık.
Pamukkale Fotoğrafları:
Denizli Pamukkale
2 Ekim 2008 Perşembe
Denizli – Pamukkale ve antik müzesi 1
Müzeden çıkar çıkmaz hemen Pamukkale’ye yönledik. Uzaktan bembeyaz bir görüntü ile yolumuzun doğruluğundan emin olduk. Çok güzel bir görüntüye bir de yapılan çevre düzenlemesi de eklenince görünüm daha da güzelleşmiş. Birkaç gün önce gelen zamla girişler iki kat artmış, neyse ki bizde mevcut olan müze kartla ücret ödemeden giriş yaptık, yoksa adam başı 20 ytl ile hem alt hem üst girişte ödenecek meblağ 160 ytl !...
Girişten birçok ailenin geri döndüğünü gördük bir kısmına bizler bir kısmında gişedeki görevli yardımcı olarak müze kart almalarını önerdik, o da üst girişten veriliyormuş.
Neyse biz içeri girip yukarı doğru yürüyerek güzelliği seyretmeye başladık. Hanımlar terlikle hazırlıklı geldiklerinden suya girdiler bizler ise seyrettik !...
Pamukkale Fotoğrafları:
Denizli Pamukkale
1 Ekim 2008 Çarşamba
Denizli - Atatürk ve Etnografya Müzesi
Burdur’dan çıktıktan yaklaşık 2 saat sonra Denizli’ye ulaştık. Bu sefer yerimizi telefon açarak önceden ayırttık. Mesai bitimine yakın olduğu için telaşla Atatürk ve Etnografya Müzesini ararken kazara önünde durduğumuzu fark edip, hanımları indirip park yeri ararken Öğretmenevi’nin de tam karşısında olduğunu gördük. Arabayı park edip, müracaata gidip ilk girişi yapıp hemen müzeye koştum. Zira ben olmasam da hanımlar gezmeye başlasınlar diye onları müze önünde indirmiştim. İçeri girdiğimde görevli güvenlik görevlisinin telaşımıza hoşgörü ile yaklaşıp, yardımcı olmaya çalışması beni rahatlattı. Müze kartlarımızı gösterip hemen gezmeye başladık.
Tam olarak bilinmemekle beraber 19.uncu y.y. da yapıldığı kabul edilen bina, Sakız üslubu ile inşa edilmişmiş. İki katlı olan bina ortadan sofalı ve bu sofalara açılan odalardan müteşekkil. Üst kat ön tarafında çıkma balkonu vardı. Alt katta tavan alçı silmeleri ile üst katı taşıyan ahşap payandalar dışında yapısal ilginçlik yoktu.
Alt katta sol ve sağdaki odalarda duvar ve yer vitrinlerinde gümüş ve bafon kadın takıları, işlemeli kadın cepkenleri, gene bafon fincan zarfları, çay kaşıkları vardı. Hele bu katta Denizli Sancağı harikaydı.
Değişik tip ve büyüklükte olan tüfekler, kılıçlar, palalar, tabancalar, işlemeli kadın giysileri ile el işlemelerinin yanında 16 Mayıs 1919 da Denizli’de düzenlenen mitingde kullanılan Sancak ile Selcen köyünden Hüseyin Efe’ye (Hüseyin Çavuş) ait giysi sergileniyordu.
Üst katta ebeveyn odası, yemek odası, hanımlar odası, günlük odası, Atatürk’ün kullandığı pirinç başlıklı karyola, ot yatak, telefon ve aynalı elbise dolabı sergileniyor.
Üst kat sofasında ise Yaşar Çallı tarafından hediye edilen yağlı boya tablolar ile eski Denizli milletvekili Necip Ali Küçüka’ya ait aynalı konsolla mankenler üzerindeki işlemeli giysiler bulunuyor.
Çıkmak üzere iken güvenlik görevlisi bizlere Pamukkale’ye de gitmemizi çok yakın (14 km.) olduğunu kapanma saatinin 19.30 olduğunu yetişebileceğimizi söyleyip yolunu da tarif etti.